Genel Başkan Yardımcıları

Grup Başkanvekilimiz Kaya: “İki Yüzlülüklerini Yüzlerine Vurmaya Devam Edeceğiz”

İstanbul Milletvekilimiz ve Grup Başkanvekilimiz Bülent Kaya, grup toplantısında yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Bu hafta, iki önemli günün idrak edildiğine dikkati çeken Kaya, şunları söyledi:

“Bir tanesi, Engelliler Haftası sebebiyle anımsadığımız ve gündeme getirdiğimiz engellilerimizin sorunları. Rahmetli Erbakan Hoca, başbakan olduğunda ilk kurduğu kuruluşlardan bir tanesi, Başbakanlığa bağlı olarak Özürlüler İdaresi Başkanlığı kurmuştu. Ve özürlülerin haklarına riayet ettiği için bunu herhangi bir bakanlığa değil, direk Başbakanlığa bağlı bir kuruluş olarak kurmuştu. Maalesef kendisinden sonra gelen iktidarlar, bunu Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne çevirdiler. Daha sonra da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı bir kuruluş haline getirdiler. Bu durum, rahmetli Erbakan Hoca ve onun öğrencilerinin, hâlâ onun yolunu yürümekte olanların engellilere verdiği önemle, kendisinden sonra gelen iktidarların engellilere verdiği önem arasındaki farkı açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor.

Engelliliğin Siyaseti Olmaz

Elbette hepimiz birer engelli adayıyız. Engellilerin partisi olmaz, engelliliğin siyaseti olmaz. Bırakalım aramızdaki görüş farklarını, hiç olmazsa bu konuda bir uzlaşıyla engellilerimizin sorunlarını hep beraber bu parlamentodan geçirelim diye dün engellilerin sorunlarıyla ilgili bir Genel Görüşme talebimiz olmuştu. Fakat her zamanki bir Cumhur İttifakı kılasıyla, AK Parti ve MHP milletvekillerinin oylarıyla bu talebimiz reddedildi. Pes edecek halimiz yok. Bugün de yine engellilerimizin bir başka konudaki sorunlarını dile getirmek üzere bir Genel Görüşme talebimiz olacak. Buradan açıkça ifade ediyorum ki, hiç olmazsa gelin engellilerle ilgili bir hususta hep birlikte hareket edelim ve engellilerimizin sorunlarını tespit etmekle ilgili bugün vereceğimiz önergeye hep beraber destek verelim. Evet, Sayın Cumhurbaşkanı unutabilir, AK Parti milletvekilleri unutabilir, Milliyetçi Hareket Partisi'nin milletvekilleri unutabilir; Ama bilelim ki hiçbirimiz, ahirette Allah'a karşı olan sorumluluğumuzdan kurtulamayız. Bu sebeple biz, Saadet-Gelecek Grubu olarak diyoruz ki: Gelin hep beraber hayra motor, şerre fren olan bir konuyu ortaya koymuş olalım.

Kadınlarımız Hak Ettikleri Temsiliyete Ulaşmalıdır

Bir diğer önemli husus, 5 Aralık kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 89. yıl dönümü. Saadet ve Gelecek Partileri olarak biz, kadınlarımızın hak ettiği her alanda layık olduğu şekilde temsiliyle ilgili hususlara önem veriyoruz. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmiş olduğu 5 Aralık gününü de önemseyerek kadınlarımızın her alanda hak ettiği temsiliyete ulaşmasıyla ilgili mücadelemizden geri durmayacağımızı buradan tekrar ifade ediyoruz.

Saadet-Gelecek Grubu Muhalefete Yeni Bir Ses Getirdi

Bir diğer husus, 6 Temmuz'da Saadet ve Gelecek Partileri olarak genel başkanlarımızın liderliğinde bir grup kurma konusunda iş birliğine vardık. 6 Temmuz'da Saadet ve Gelecek Partileri olarak kurmuş olduğumuz bu grup, hem Saadet Partililerimizi hem Gelecek Partililerimizi ve hem de Türkiye'de gerçek bir muhalefet arayan herkesin takdirine şayan oldu. Bu 6 aylık süreç içerisinde, Saadet-Gelecek Grubumuzun hem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde hem de sahada, siz değerli teşkilat mensuplarının ortaya koymuş olduğu gayretli çalışmalarla bir farkındalık oluştu. Türkiye muhalefetine yeni bir ses, yeni bir soluk gelmiş oldu. Evet, bu bizleri ve sizleri son derece memnun etti ama anlaşılıyor ki birilerini de son derece rahatsız etmiş olmalı ki 6 Temmuz'dan bu yana yok sayılmaya ve görmemezlikten gelinen bir grup olma durumuna itilmeye çalışıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde verdiği araştırma önergeleriyle, verdiği soru önergeleriyle, verdiği kanun teklifleriyle en çalışkan ve devamlılığı en yüksek olan grup; Saadet-Gelecek Grubudur.

İki Yüzlülüklerini Yüzlerine Vurmaya Devam Edeceğiz

Eğer Saadet ve Gelecek Partileri olmasaydı, iktidar partisi hâlâ Filistin meselesinde hamaset satmaya devam edecekti. Ama biz; hava sahamızı askeri uçuşlara kapatın, gemilerinizi artık İsrail'e göndermeyin. İsrail'e, demir çelik başta olmak üzere birçok mal ihraç ediyorsunuz. Kurt ile avlanıp, çoban ile ağlamaktan vazgeçin diye ortaya bir duruş koymuş olduk. Sözlerimiz iktidar partisini rahatsız etmiş olacak ki, ilk başta tarafları itidale davet eden tavırları yavaş yavaş yükselmiş, daha düne kadar İsrail'in devlet olarak güvenliğini sağlamak durumundayız diyen iktidar, bugün İsrail'i terörist bir devlet olarak ilan etmek mecburiyetinde kalmıştır. Her ne kadar 1 ay önce terörist diye ilan ettikleri devletle, İsrail gazı adı altında, aslında Filistinlilerin en doğal hakkı olan gazı, Avrupa'ya pazarlamanın hesaplarını yapıyor olsalar da Saadet-Gelecek Grubu olarak onların bu iki yüzlülüğünü, bu çifte standartlarını yüzlerine vurmaya devam edeceğiz.

Meclis Başkanının Bostanından Bağ Talep Etmiyoruz

Sayın Meclis Başkanı'ndan, ilk günden bu yana, tamamen Saadet ve Gelecek Partilerine yakışır bir siyasi üslupla, bize hak olan haklarımızı vermelerini arzu ettik. Biz, Sayın Meclis Başkanı'ndan ya da başka bir otoriteden, yani kimsenin babasının bostanından bağ talep etmiyoruz. Saadet ve Gelecek Partileri olarak sizlerin hakkını talep ediyoruz ve bunu da sonuna kadar müdafaa etmeye devam edeceğiz. Bu, Sayın Meclis Başkanımızın bir lütfu değil. Yasaların, iç tüzüğün, meclis teamüllerinin kendisine verdiği bir görevdir. Her parti grubuna nasıl davranması gerekiyorsa, Saadet-Gelecek Grubuna da o şekilde davranmasını ya öğrenecek ya kendisine öğreteceğiz. İlk olarak Genel Kurul’daki yer sorunumuzla ilgili tam üç ay oyaladı. Siz bir meclis başkanının sözüne güvenmeyeceksiniz de kimin sözüne güveneceksiniz? “Söz, yaz tatili var, 1 Ekim'de Genel Kurul açılıyor, şu 3 ayda rahat rahat Meclis Genel Kurulu’ndaki yerlerinizi ayarlarız. Elektrik aksamıdır, teknik detaylardır bunları çözer, tabii ki size de hak ettiğiniz yeri veririz.” dediler. 1 Ekim'den önce biz, defaatle kendileriyle görüştük. ‘Bakın, sayılı günler çabuk geçer. Bir an önce Genel Kurul’daki yerimizi halledin’ dediğimizde, ‘Ben bunu çözerim’ dedi. 1 Ekim günü geldi, hiçbir şey çözemedi. 1 Ekim'de, hepinizin bildiği gibi talihsiz bir canlı bomba ihanetiyle bu ülke karşılaştı. Bir terör hadisesinin olduğu günde, milli birlik beraberliğimiz açısından eylem yapmanın çok da sağlıklı olmayacağını düşündük. Kendisi ‘Perşembe günü bu işi çözeceğim’ dedi. Biz de o zaman Meclis kürsüsünden, hem Sayın Cumhurbaşkanı'nın hem 600 milletvekilinin hem de 85 milyonun huzurunda söz vermesini istedik. Meclis’in 1 Ekim'deki Açılış Toplantısı’nda çıktı, 6 gruplu bir Meclisin oluştuğunu, Saadet Partisi ile ilgili yer sorununu Perşembe günü çözeceğini söyledi. Perşembe günü geldi, alt komisyonu havale etti. Alt komisyondaki AK Partili arkadaşımız, ‘Yukarıdan talimat gelmeden ben bunu nasıl çözebilirim? Siz benden nasıl bir çözüm bekliyorsunuz?’ diye acziyetini ortaya koydu. Ardından Salı günkü Meclis Genel Kurulu öncesi, Sayın Meclis Başkanımız kendi başkanlığında bir danışma kurulunu topladı. Biz de, herhalde bu sorunu çözecek diye beklerken ‘Meclis Başkanı olarak benim herhangi bir şey yapma yetkim yok. Gruplar olarak anlaşmadığınız müddetçe, ben herhangi bir şey yapamam. Çünkü iç tüzük gereği, parti gruplarının ön tarafta oturacağına dair herhangi bir hüküm yok’ dedi. Biz de dedik ki, madem her partinin iç tüzük gereği ön tarafta oturma hakkı yok. O zaman bizimle AK Parti arasında bundan sonra Meclis Genel Kurulu’nda, ‘erken gelen oturur’ hukuku vardır dedik. Bizim bu restimizden sonra, başka bir adımla bu konu geçici olarak çözüldü. Ama biz, Meclis Başkanı’ndan bu konuyu bir lütufla değil; hak, hukuk ve meclis iç tüzüğü çerçevesinde çözmesini bekliyoruz.

Hak Mücadelemiz Dilenme Değil Direnme Mücadelesidir!

Bu yetmedi. Her gruba tahsis edilen danışman ve grup personelleri var. Bize de 37 arkadaşımız, çalışma ekibi olarak tahsis edilmiş oldu. Biz de onlardan istifade etmek üzere bu kadromuzu kurduk. Bizim 37, İYİ Parti'nin 39, Milliyetçi Hareket Partisi'ni 40, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin de 67 personeli var. Yani, hemen hemen birbirine yakın sayıda personel varlığına rağmen bize sadece 15 metre demiştim, Mehmet Karaman Bey dün düzeltti, ölçtüm dedi. Meclis Başkanı’na haksızlık etmeyelim, 15 metre 90 santimmiş dedi. 37 arkadaşı sığdırmak için, 1 oda tahsis etme lütfunda bulundu. Bugün Sayın Grup Başkanımızla birlikte bir noter çağırıp o odaların metrekarelerini ölçüp Sayın Meclis Başkanı'na bunları bildirmiş olacağız. Genel Kurul’da bu hususları dile getirince, Meclis Başkanı’ndan apar topar bir bilgi notu geldi. Biz de dedik ki, herhalde bu konuyu artık kamuoyuyla da paylaşmış olmamızdan dolayı bu haksızlığı giderir diye beklerken gelen bilgi notunda, matematiğe yalan söyletircesine, hakikati saklarcasına, maalesef bir şark kurnazlığıyla, sadece polemik içeren yarım sayfalık bir bilgi notu gönderdi ve başkanvekili tarafından okundu. O nota dün cevap verdik ama bugün yine Grup Başkanımızla birlikte inşallah, o notla ilgili yanlışlıkları ve hakikati örtme çabalarını net bir şekilde ortaya koyup Meclis Başkanı’na bizzat bir basın toplantısıyla duyurmuş olacağız. Bizim bu hak mücadelemiz bir dilenme değil, direnme mücadelesidir. Sonuna kadar sizlerin hukukuna sahip çıkmaktan bir adım bile geri durmayacağımızdan hiçbirinizin şüphesi olmasın. Çünkü bu hakkı ve bu görevi sizler verdiniz. Biz Saadet ve Gelecek Partileri olarak bu görevi sonuna kadar, sizler ve millet adına yapmaya devam edeceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin İsrail’e Bir Borcu Yoktur!

Maalesef kanayan bir yaramız ve bitmeyen bir gündemimiz; Filistin. 75 yıldır süren bir işgal, 17 yıldır süren bir ambargo ve 60 güne dayanan bir zulüm; vahşet sürecini hep beraber yaşamaya devam ediyoruz. İktidarımız, defaatle başka ülkeleri suçlamakta, İslam İşbirliği Kalkınma Teşkilatı'na, Birleşmiş Milletler'e, Avrupa Birliği'ne çağrılarda bulunmaya devam etmekte. Biz ise; oralardan herhangi bir umut ve beklentimiz olmadığı için Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden iktidara, çağrılarımızı devam ettiriyoruz. Bırakın Avrupa Birliği'nin ne yaptığını, bırakın Birleşmiş Milletler’inin ne yaptığını, bırakın başka uluslararası kuruluşların ne yaptığını. Onlar İsrail'le olan dostluklarının, İsrail'le olan korkularının gereğini yapıyorlar. Ey iktidar sahipleri, peki siz niçin onların yaptığı işlerin aynısını yapıp başka şeyler söylüyorsunuz? Niçin hava sahamızı hâlâ İsrail uçaklarına kapatmıyorsunuz? Niçin ticaret gemilerine hâlâ ambargo uygulamıyorsunuz? Niçin hâlâ diplomatik ilişkilerinizi tamamen kesmiyorsunuz? İsrail'e bu ülkenin herhangi bir borcu olmadığını söylüyorsunuz ki elhak doğrudur. Türkiye Cumhuriyeti'nin İsrail'e ya da başka herhangi bir devlete bir borcu yok. Ama anlaşılan o ki, bu adımları atamadığınıza göre, sizin İsrail'e ve sizi destekleyen uluslararası çevrelere çok büyük borçlarınız olacak ki maalesef bu konuda herhangi bir adım atamıyorsunuz.

İsrail 7 Ekim’de mi Zalimleşti?

İnsanlık vicdanı meydanlara aktı. Avrupa ülkeleri dahil olmak üzere birçok ülkede milyonlarca, binlerce insan meydanlara aktı. Türkiye'de de vicdanlar aktı ama ‘Aman iktidarımız zarar görmesin’, ‘Aman Cumhurbaşkanımız zarar görmesin’ diye sivil toplum kuruluşlarımızın önemli bir kısmının meydanlara dahi çıkamadığı bir süreci üzülerek birlikte yaşıyoruz. Bu iktidar, devlete ait olan her şeyi özelleştirdi ama maalesef sivil toplumu ise kamulaştırdı. Artık maalesef; bir sivil toplum değil, bir kamu toplumu haline gelen bir sivil toplumumuz var. Bunlar yetmezmiş gibi, sosyal medyadan bir kardeşimizin paylaşmış olduğu İsrail'e giden ürünlerle ilgili, hani derler ya ‘özrü kabahatinden büyük’, dezenformasyonla mücadele etmekle görevli olduğunu iddia eden bir devlet kuruluşu, ‘Bunlar 2021 yılına ait görüntüler’ gibi hakikate aykırı bir beyanda bulundu. Hadi diyelim ki sizin dediğiniz doğru. Bu 2021 yılına ait. Peki İsrail 7 Ekim'de mi zalimleşti? 7 Ekim'de mi terörist oldu? İsrail 75 yıldır terörist ve 75 yıldır zalim. Sizin aklınız yeni mi başınıza geliyor? 2021’de İsrail kaç Filistinli kardeşimizi katletti? Siz normalleşme çabaları altında İsrail gazını görüp avuçlarınızı ovuştururken; Filistinli kardeşlerimiz maalesef hayatlarını kaybetmeye, hastaneler bombalanmaya, çocuklar ve yaşlılar ölmeye devam ediyordu. Bizim Filistin meselemiz, 1969’da rahmetli Erbakan Hoca'nın Konya'da ‘Bir çiçekle bahar olmaz ama her bahar bir çiçekle başlar’ dediği günden bu yana devam eden bir mücadeledir. Bizim Filistin mücadelemiz, Mescid-i Aksa'nın işgal edildiği, 1969’da İslam İşbirliği Teşkilatı'nın kurulduğu yıl başlamış siyasi hareket olan Milli Görüş’ün başladığı günden bu yana devam eden siyasi bir mücadeledir.

BOP’a Eşbaşkanlık Yaparsanız Bugün Olan Biteni Seyredersiniz

Siz BOP’a Eş Başkanlık yaparsanız, elbette bugün olan biteni sadece seyredersiniz. Siz şahsiyetli dış politika deyince sadece kürsülerde efelenmeyi anlarsanız, kürsülerden inince önünüze ne konulursa elbette ona imza atarsınız. Siz bugüne dek bir kez bile ‘önce ahlak ve maneviyat’ duruşuna uygun işler yapmazsanız, uyuşturucu ve mafya çetelerine sokaklarda cirit attırırsanız ve her gün bir başka sosyal medya rezilliklerine manşet attırırsanız; elbette ülke bu hale gelir. Adalet açığını kapatmazsanız, bütçe açığını kapatamazsınız. Hukuk açığını gideremezseniz, cari açığı önleyemezsiniz. İsraf, rüşvet ve yolsuzluk düzenine son vermezseniz; Ali gitse Veli de gelse her gün yeni bir paket açıklasanız da ekonomiyi düze çıkaramazsınız. Üretim ve istihdam odaklı ekonomi anlayışını benimsemezseniz, hızlı ve yaygın kalkınma hamlelerini gerçekleştiremezsiniz ve her gün daha fazla dışa bağımlı hale gelirsiniz. Ve bu dışa bağımlılık sebebiyle de, söz konusu olan Filistin katliamı sırasında da ‘Acaba ticari ilişkilerimizi kesersek, acaba diplomatik ilişkilerimizi kesersek bu döviz borçlarımızı çevirebilir miyiz?’ endişesine kapılırsınız. Her işinizde ahlakı ve adaleti esas alacaksınız ki bu ülkenin problemlerini çözebilesiniz.

İşler İyiye Gitmiyor

Elbette, biz de ülkemizde işlerin iyiye gitmesini ve kamuoyuyla güzel haberler paylaşmayı arzu ederdik. Ama maalesef görüyoruz ki işler iyiye gitmiyor. Üzülerek söylüyoruz ki işler iyiye gitmiyor. Eğitimde işler iyiye gitmiyor. Sağlıkta işler iyiye gitmiyor. Tarım ve hayvancılıkta işler iyiye gitmiyor. Sanayide işler iyiye gitmiyor. İster mikro, ister makro verileri alın; hangisini ele alırsak alalım görülür ki işler iyiye gitmiyor. Asgari ücret görüşmeleri yaklaştı. Yine açlık ve yoksulluk üzerinden tartışmalar yapılıyor. Ve açlık sınırının altında mı üstünde mi bir asgari ücret verelim tartışmalarıyla kamuoyu oyalanıyor. Bu şartlar altında 14.000 TL verseniz ne olur, 15.000 TL verseniz ne olur? Milyonlarca insan açlık sınırında, hatta altında bir ücrete mahkum ediliyorsa işler iyiye gitmiyor demektir. Memurumuz 22.000 TL ücret alıyor. Asgari ücretimiz ise 11.500 TL. Emeklilerimiz de 7.500 TL alıyorsa elbette işler iyiye gitmiyor. Önümüzdeki hafta Genel Kurul’da bütçe görüşmeleri başlayacak. Komisyonlardaki konuşulanlara ve getirilen bütçelere bakıyoruz ki, Türkiye'de işler iyiye gitmiyor. Bütçede yine aslan payı üreticilerin değil, faiz lobilerinin. Bütçede yine aslan payı köylünün, tarımla ve hayvancılıkla ilgilenenin değil, maalesef faiz lobilerinin elinde. Dolayısıyla kaynaklarımız yatırımlara, çalışan insanlarımıza değil; bir avuç iş adamına aktarılıyor. Siz evinizde gereksiz yanan bir ampulü söndürmekle işe başlamazsanız, bilin ki daha büyük kalemlerde tasarruf tedbirleri uygulayamazsınız. Onun için diyoruz ki, 31 Mart'ta AK Parti'nin ampulünü söndürmekle bu ülkede tasarrufa başlayabiliriz. İnşallah 31 Mart'ta, Saadet ve Gelecek Partileri olarak bu AK Parti'nin ampulünü hep beraber söndürerek işe başlayacağız. Sayın Başbakanımız birazdan, siyasi meselelerle ilgili çok daha derin hususlara girmiş olacak. Ben buradan sadece şunu net bir şekilde ifade etmek istiyorum ki, her seçim bir fırsattır. 31 Mart 2024 Saadet ve Gelecek Partililerin bu ülkenin makus talihini yenebilmesi için ayaklarına gelen bir fırsattır. Onun için Saadet ve Gelecek Partilileri olarak bizler, 31 Mart akşamına kadar yorulmadan ve durmadan yerel seçimlerde Saadet ve Gelecek Partilerini inşallah bir zaferle buluşturacağız. Ve bu ülkede, ‘Yeter artık! Söz de karar da milletindir’ diyecek bir süreci hep beraber başlatacağız diyorum.”