Genel Başkan Yardımcıları

Grup Başkanvekilimiz Kaya: Filistin’de İnsanlık Bombalar Altında Kaldı

Grup Başkanvekilimiz Bülent Kaya, TBMM Grup Toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasına Gazze’de devam eden katliama değinerek başlayan Kaya, şunları söyledi:

“7 Ekim'den bu yana tam 7 ay geçti. Maalesef 7 Ekim'den bu yana terör rejimi binlerce kardeşimizi çoluk çocuk yaşlı demeden katletti. Aslında şöyle demek daha doğru olacak. İsrail masum insanların yanında tüm insanlığı ve insani değerleri de katletti. Filistin'deki o masumlarla beraber maalesef insanlık da bombalar altında kaldı. Gazzeli masumlarla birlikte ölen aynı zamanda vicdanlardı, aynı zamanda adaletti. Elbette bizleri sevindiren dünyanın değişik coğrafyalarından, dili, dini, rengi, ırkı ne olursa olsun binlerce sivil vicdanın Gazzelilerle birlikte haykırmış olması ve Gazzelilerle Filistinlilerin bu haklı davasında onların yanında yer alıyor olması son derece önemli ve kıymetlidir. Bu saldırılarda üç evladını ve torunlarını kaybeden Hamas Lideri İsmail Haniye İstanbul'da Türkiye'mizde bulunuyordu. Sayın Başbakanımız ve Gelecek Partimizin Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu Bey ve Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu Bey de kendilerini ziyaret ederek hem evlatları vesilesiyle kendilerine taziyede bulundular hem de Filistin davasının yanında kendileri ile birlikte olduklarını dosta düşmana da deklare etmiş oldular. 

HAMAS BİZİZ, BİZ HAMAS’IZ 

Dolayısıyla Hamas bizim için 7 Ekim'de başlayan bir direniş hareketi değil, 75 yıldır o topraklardaki haklı mücadelenin bugünkü bayraktarlarından bir tanesidir. Hamas biziz, biz Hamas'ız ve her zaman Hamas'ın yanında olmaya devam edeceğiz Allah'ın izniyle. Bu vesileyle 7 Ekim'den bu yana Saadet ve Gelecek Partisi'nin meclis çalışmalarında, grup toplantılarında genel başkanlarımız defaatle İsrail'in bu canice saldırılarını durdurması için bir dizi yaptırım kararıyla ilgili çağrılarda bulundular. 
Bunlardan en önemlisi de böyle bir süreçte İsrail'le ticaret bu millete yakışmaz, İsrail'le ticaret Filistin'e ihanettir sloganıyla başlattığımız bir mücadele vardı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde zaman zaman genel görüşme, zaman zaman meclis araştırması, zaman zaman da kürsü konuşmalarından iktidara şu çağrıda bulunduk.

31 MART SEÇİM SONUÇLARI ETKİLİ OLDU 

İsrail'in bu terör saldırılarını sona erdirebilmesi için rahmetli Erbakan Hoca'nın da meşhur deyimiyle ‘İsrail ancak güçten anlar’ şiarıyla mutlaka ama mutlaka diplomatik ve uluslararası hukuka uygun yaptırımlar uygulamadan İsrail'in asla ve asla bu canice girişimlerinden vazgeçmeyeceğini ifade ettik. 
‘Ticareti durdurun’ dedik. ‘Biz ticaret yapmıyoruz. Özel sektör yapıyor’ dediler. ‘Ticareti durdurun’ dedik. Kürsülerden gerdan kırarak ‘o mallar Filistin'e gidiyor. Filistin'e giden malların da tek adresi İsrail'dir. Dolayısıyla biz İsrail'le değil Filistin'le ticaret yapıyoruz’ dediler utanmadan. Ardından yapmayın bu millete de Filistin'e de ihanet ediyorsunuz dedik. Ta ki 31 Mart seçim sonuçları ortaya çıkınca başlarını sandığa vurunca iki ellerinin arasına başlarını alıp bir düşünme fırsatı buldular. 

ÖZÜR BEKLEDİK

İlk etapta 54 üründe ihracat kısıtlaması getirdiler. 54 ürün üründe ihracat kısıtlaması getirdiler. Tabii bu geç de olsa atılmış adımı elbette destekledik ama iktidar sahiplerinden ve onların şakşakçılarından da başta vefat eden şehit milletvekilimiz Hasan Bitmez olmak üzere Saadet ve Gelecek Partilerinin genel başkanları, milletvekilleri ve teşkilat mensuplarından da bir özür borcu bekledik ama beyhude bir bekleyişti. Ardından birkaç gün önce Sayın Cumhurbaşkanı ‘İsrail'i ateşkese zorlamak maksadıyla bütün ithalat ve ihracatı durdurduk’ dedi. Günaydın demek lazım Sayın Cumhurbaşkanı'na. Biz İsrail'le ticareti kesin derken işte tam da İsrail'i bu katliamlarına son vermek için sıkıştırmak amacıyla böyle bir talepte bulunduk. Peki siz 7 ay 35 binden fazla insan öldükten sonra mı İsrail'i ateşkese zorladınız? Bu 35.000 insanımızın katledilmesinde sizin bu 7 aylık gecikmenizin hiç mi bir katkısı yok? Hiç mi vebaliniz yok? Acaba bunu sakin bir şekilde düşünüp bir de iftira attığınız, şuculukla, buculukla itham ettiğiniz Saadet ve Gelecek Partilerden bir özür borcunuz olacak mı? Diye de seslenmeden duramıyoruz. 
Bir diğer önemli husus Güney Afrika Adalet Divanı'nda İsrail'in soykırım suçu işlediğine dair bir dava açtı. Türkiye'den de Adalet ve Kalkınma Partisi'ne mensup birkaç milletvekili arkadaşımız güya o davaya müdahil olduklarını sanki o davanın Türkiye tarafından yürüdüğü izlenimi vermek için oraya gittiler. Gelip meclis kürsüsünden de Güney Afrika'nın açmış olduğu davaya sahip çıkarak; ‘şöyle takip ediyoruz. Şunu yapıyoruz. İsrail'i uluslararası alanda soykırım suçlusu olarak ilan edeceğiz. Hukuki olarak köşeye sıkıştıracağız cakası sattılar.’ 
Biz de dedik ki öyle olmaz. Madem öyle ya siz de Birleşmiş Milletler'in bir üyesi olarak Birleşmiş Milletler Hukukun size verdiği yetki çerçevesinde adalet divanına Türkiye adına bizzat başvurun. Onu yapamıyorsanız hiç olmazsa müdahil olarak hukuka uygun bir şekilde talepte bulunun dedik. Sanki biz bunları söylememişiz gibi yine kulaklarının üstüne yattılar. Ta ki 31 Mart'ta kafalarını o sandığa vurunca akılları başlarına geldi. Şimdi de Güney Afrika'nın yanında Uluslararası Adalet Divanı'nda müdahil olmaya karar verdiler. 

BİZ BU MİLLETİN SESİ, VİCDANIYIZ

Bütün bunları niçin ifade ediyoruz? Biz bu milletin sesiyiz, bu milletin vicdanıyız. Atılması gereken adımları vakti zamanında atmadığınız zaman hiçbir caydırıcılığınız olmaz. İcraat makamında olanların sadece sözde, sadece kabadayıca İsrail'e terörist İsrail demesi sonuç vermez. İcraat makamında olanlar sözleriyle değil icraatlarıyla konuşur. Şayet siz elinizde mühür, elinizde yetki, elinizde icraat yapma imkanı olmasına rağmen sadece İsrail'i kınamakla kalırsanız rahmetli Erbakan Hoca'nın deyimiyle İsrail kahvesini höpürdetip yine bu zulümleri işlemeye devam eder. 

35 BİN KARDEŞİMİZİN KATLEDİLMESİNDE KATKILARI VAR

Onun için Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yakışan bir hükümetin yapması gereken şey 7 ay bekledikten sonra bu tedbirleri almak değil bu zalimlikler bu canice vahşetler gündeme geldiği zaman tıpkı her iki genel başkanımızın bir dizi diplomatik yaptırımları dile getirdiği gibi onları icra makamında olmaları gerekirdi. Bu gecikmeden dolayı, 35 binden fazla kardeşimizin katledilmesinde en azından kendi katkıları direk olmasa da dolaylı katkılarını da hiçbir zaman unutmamaları gerektiğini de ifade etmiş olmalılar. 
Dolayısıyla Türkiye'nin hem bulunduğu coğrafyada hem dünyada barış tesis edebilmesi için güçlü bir Türkiye olması lazım. Onun için üç temel şiarımız vardı. Yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük bir Türkiye ve yeni bir dünya. Çünkü biz şuna inanıyoruz. Yeniden büyük bir Türkiye'nin yolu yaşanabilir bir Türkiye'den geçiyor. Gençlerinizin mülakatta haklarının çalındığı bir Türkiye'den güçlü bir Türkiye olmaz. 10 bin TL emekli maaşına mahkum edilmiş milyonlarca insanınızın olduğu bir Türkiye'de elbette güçlü bir Türkiye çıkmaz.
Ve yine soluğu batı ülkelerinde almayı kendi diplomatik başarısı için şart gören bir iktidardan da elbette güçlü bir Türkiye çıkmaz. 

ÇOK ACİL MADDİ MANEVİ KALKINMAYA İHTİYAÇ VAR

Dolayısıyla bütün bu hususları göz önüne aldığımız zaman Türkiye'nin çok acil bir şekilde maddi ve manevi bir kalkınmaya ihtiyacı olduğunu ifade etmek istiyorum. Türkiye'nin şahsiyetli bir dış politika izlemesi halinde başta Türkiye olmak üzere Suriye'de, Irak'ta, İran'da, Libya'da, Mısır'da, Amerika'da, İngiltere'de insanların huzura, barışa kavuşacağını ifade ediyoruz.
Onun için güçlü bir Türkiye'nin yolu milli birlik ve beraberlikten geçer kamplaşan kutuplaştırılan kamplara bölünen bir Türkiye'den büyük bir Türkiye çıkmayacağını yeniden ifade etmek istiyoruz. 
Bu kapsamda siyasi partilerle olan diyaloğa önem veren ve siyasi partilerin birbirinin hasmı değil birbirinin olsa olsa hayırda yarışan rakipleri olduğuna inanan Saadet Partilileri olarak biz hukuki çerçevede kurulmuş ve faaliyet gösteren bütün siyasi partilerle diyaloğa önem veren bir siyasi partiyiz. 
Bu kapsamda siyasi partilerle memleketin meselelerini görüşmek için bir araya gelmeyi önemseyen, bunu teşvik eden bir siyasi partiyken karşımızda bulunan Cumhur İttifakı ise kendisi dışında bu milletin yarısını hain, terörist ve işbirlikçi olarak ilan etmekten maalesef utanmadı. 
Bu kamplaşma ve kutuplaşma siyasetiyle kendi seçmen kitlesini konsolide ederek ülkenin sorunlarının konuşulmasının önüne geçmeye çalıştılar. Ve birkaç seçim bu kamplaşma ve kutuplaştırma siyasetiyle de kısmi de olsa sonuç almaları onları ila nihayet bu politikalarının sonuç alabileceği gibi bir vehamete teşvik etti. 
Ancak yine 31 Mart seçimleriyle başlarını o sandığın sert kapağına vurunca gördüler ki evet kamplaştırarak, kutuplaştırarak, ayrıştırarak birkaç seçim kazanılabilir ama maalesef bu ülkeye iyilik değil, kötülük yapar. 

SAADET-GELECEK GRUBU OLARAK İKTİDARIN ÇIKARLARINA GÖRE SİYASET YAPMAYI REDDEDİYORUZ

Saadet Partisi olarak bizim siyaset anlayışımız parti programımıza şu şekilde yazılıdır. Kutuplaştırıcı değil, kucaklayıcı. Ayrıştırıcı değil, birleştirici. Bu slogan ve kendimize şiar edildiğimiz ilke çerçevesinde kutuplaştırmadan kucaklaştırmayı, ayrıştırmadan birleştirmeyi bugüne kadar kendimize prensibi aldık. Bundan sonra da almaya devam edeceğiz. 
Bu sebeple de ülkenin normalleşmesi adına atılan her samimi adımın destekçisi olacağımızı da buradan ifade etmek istiyoruz. Ancak her zaman söylediğimiz gibi iktidarlar bizim meşruiyet alanımızı belirleyemez. İktidarlar bizim gündemlerimizi ve önceliklerimizi belirleyemez ve iktidarın ihtiyaçlarına göre sürekli güncellenen dostlar, düşmanlar kataloğuna göre de asla ve asla siyaset yapmayacağız. Ve Saadet Gelecek Grubu olarak iktidarın kendi çıkarlarına göre çizdiği sınırlarda da siyaset yapmayı reddediyoruz. 
Bize rota çizecek tek bir kişi var, o da aziz milletimizdir ve biz onların çizdiği sınırda siyaset yapmaya Allah'ın izniyle hep birlikte devam edeceğiz. Bu iktidarın ihtiyaçlarına göre sıkışıp kalmayacağımızı da yeniden ifade etmek istiyorum. Milletin gündemi neyse Saadet ve Gelecek Partililerin gündemi odur. Milletin siyasetten beklentisi neyse bizim çabamız ve gayretimiz de o olacaktır. Dolayısıyla son söz olarak bu konuda söyleyeceğimiz iktidarın gündemine göre değil, ilkelerimiz ve değerlerimiz çerçevesinde milletin ihtiyaçlarına göre siyaset yapmaya devam edeceğiz. 

YENİ ANAYASA TARTIŞMASI

Bu çerçevede siyasetin bir diğer gündemi de bir yeni anayasa tartışması. Elbette bizler Türkiye'nin yeni bir anayasadan önce yeni bir siyasi iklime ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Çünkü anayasaların, yasaların başta iktidarlar olmak üzere herkes için bağlayıcı metinler olduğuna inanan insanlarla yeni anayasa konuşulabilir. 
Temel hak ve hürriyetlerin en kutsal haklar olduğunu inanan insanlarla yeni anayasa konuşulabilir. Sizler temel hak ve hürriyetleri ihlal ederken, insanların anayasal hakkı olan herhangi bir izne tabi olmadan toplantı ve gösteri yürüyüşlerini kendinize göre kutsal saydığınız sebeplerle yok sayarken ve yine siyasi partileri bayramlarda bile ziyaret edemeyecek bir iklimi oluşturmuşken, elbette bu şartlarda yeni bir anayasa konuşmanın zorluğunun da farkındayız. 
Buradan Ramazan kurban ve son olarak bu Ramazan bayramında üç bayramdır… Kendileriyle hiç olmazsa bayramlarda ve cenazelerde bir araya gelemeyeceksek Türkiye'nin hangi konusunda bir araya geleceğiz diye ifade ederek siyasi partilere yakışan bayramlaşmaktır diyerek bayramlaşma taleplerini reddeden Adalet ve Kalkınma Partisi'ni de bu milletin vicdanına bırakıyoruz. 

ANAYASAYI BİR KENARA İTEN İKTİDARIN YENİ AYANASA ARAYIŞINI SAMİMİ BULMUYORUZ

Elbette sizinle bayramlaştığımız zaman ne biz size şeref kazandırırız ne de sizler bize şeref kazandırırsınız. Ama sorumlu bir devlet adamına bir Müslüman’a yakışan hiç olmazsa bayramlarda ve cenazelerde bir araya gelmektir. Siyasi ihtiyaçlarınız olduğu zaman diyalog başlatmak değildir. Bu ülkede siyaset yapan herkeste söyleyecek sözünüz herkesin dinleyecek bir sözü olduğunu da bilerek bu diyalogları kurmamız gerektiğini de bir kez daha ifade ediyorum. 
Ve yine anayasayı bir kenara itmiş bir iktidarın yeni bir anayasa arayışını samimi bulmamakla beraber Saadet ve Gelecek Partileri olarak biz anayasaların konuşulabileceği iklimleri oluşturma konusunda katkıda bulunmaya hazırız. 
Buradan iktidara da seslenmek istiyoruz. Tam olarak istediğiniz değişiklik nedir? Hangi maddelerde hangi değişiklikleri yapmak istiyorsunuz? Mesela dün açıkladığınız on binlerce gencimizin atama beklerken sadece 20 bin öğretmen atamasını anayasanın hangi maddesiyle çözeceksiniz? Yine anayasanın 70. maddesinde her vatandaş kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilmez diye liyakata yer verirken siz atayacağınız öğretmenlerde sizin eşiniz, dostunuz, akrabanız olması dışında hangi kriterleri alıyorsunuz ve bunu anayasada ne şekilde düzenleyeceksiniz? 

MESELEMİZ ANAYASADAN ÖNCE ANLAYIŞ MESELESİDİR

Anayasanın 70. maddesini her vatandaş kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir ama AK Partililerin girme önceliği vardır diyerek mi bir anayasa değişikliği yapmayı düşünüyorsunuz? Yine her hafta cuma hutbelerinde imamın bizlere nasihatı olan akrabalara yardım etmeyi Cenab-ı Allah'a emreder ayetini kamu gücünü kullanarak kendi akrabalarınıza yardım etme şeklinde mi anlıyorsunuz? 
Eğer bunu bu şekilde anladığınız için bu işleri yapıyorsanız vay halinize demekten de kendimizi alamıyoruz. Dolayısıyla özet olarak meselemiz yeni bir anayasadan önce bir anlayış meselesidir. Anayasaların herkes tarafından uygulanması gereken, uyulması gereken kurallar olduğuna dair bir siyasi anlayışı bu ülkenin siyasetine egemen kılma anlayışıdır.
 Bu ve benzeri soru işaretlerine rağmen Saadet Partisi olarak biz yeni bir anayasadan muratların ne olduğunu tam olarak anlayamazsak dahi sır küpü gibi sakladıkları niyetlerini ortaya koymamış olsalar dahi temkinli yaklaşmakla beraber diyaloğa açık olduğumuzu her konuyu her zeminde kendimizi milletimizin bir temsilci olarak görme şuuruyla emin olduğumuzdan görüşmeye hazır olduğumuzu da buradan ifade etmek istiyorum. 

EMEKLİ MAAŞLARI AÇLIK SINIRININ ÇOK ALTINDA KALDI

Bir diğer husus emeklilerimiz. Ocak ayında 10 bin TL olarak açıklanan emekli maaşının artık her geçen gün açlık sınırının çok çok altına doğru çekilmeye başlandığını gördük. Adalet ve Kalkınma Partisi iş başına geldiği zaman bir emekli maaşı bir asgari ücretin 1.40'ı kadardı. Yani bugün 17 bin TL bir asgari ücretin olduğunu varsaydığımızda en düşük emekli maaşının yaklaşık 30 bin liraya tekabül etmesi gerekiyordu. Ama üzülerek görüyoruz ki bırakın asgari ücretin bir nokta kırk katını şimdi maalesef neredeyse asgari ücretin yarısı kadar bir emekli maaşına bu ülkenin milyonlarca insanı mahkum edildi. Saadet ve Gelecek Partiler olarak emeklilerimizin sorunlarını mecliste defaatle dile getirdik. Genel görüşme taleplerimiz oldu. Meclis araştırması önergelerimiz oldu. Kanun değişikliği tekliflerinde bir emekli maaşının hiç olmazsa asgari ücrete eşitlenmesine dair verdiğimiz kanun teklifleri kürsülerden emeklilerimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz diyenlerin meclisteki ret oylarıyla maalesef yasalaşamadı. 
Bu saatten sonra ifade edeceğimiz şudur ki Saadet ve Gelecek Partileri biz meclisteki her platformda emeklilerimizin hakkını savunduğumuz gibi bundan sonra da başta emeklilerimiz olmak üzere emeklilerimizin bu durumu hak etmediğini düşünen bütün vatandaşlarımızla birlikte kitlesel eylemlerle basın açıklamalarıyla il ve ilçe teşkilatlarımızla beraber emeklilerimizin yanında olduğumuzu bir kez daha net bir şekilde ortaya koymuş olacağız. 

SAADET PARTİSİ KONGREYE GİDİYOR

Son olarak Saadet Partimizin genel başkanının dün ifade ettiği şekliyle Saadet Partisi olarak biz 30 Haziran'da olağan büyük kongremizi inşallah hep birlikte icra etmiş olacağız. Bu vesileyle görevi devraldığı günden bu yana daha doğrusu 1969'dan önce Erbakan Hocamızla tanıştığı günden bu yana milli görüş davasına dört elle sarılan bu dava yolunda bir milim dahi şaşmadan bugünlere kadar gelen ve genel başkanlığı üstlendiği günden bu yana da Saadet Partimizin gerçekten Türkiye siyasetinde yeniden aktör olarak ortaya çıkmasını sağlayan değerli genel başkanımız Sayın Temel Karamollağlu'na huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyorum. 
Elbette biliyoruz ki bizler sadece görevde olduğumuz süre içerisinde değil son nefesimize kadar bu aziz milletimize hizmet yolunda bir adım dahi geri kalmayacağız. Sayın Genel Başkanımız her ne kadar genel başkanlığı bırakacağına karar vermiş ise de bundan sonra seçilecek genel başkanımız seçilecek genel idare kurulumuz il ilçe başkanlarımızın da önünde en fazla çalışan ve Saadet Partisi'nin bir an önce iktidara gelmesi için en fazla çalışan kişi olacağından asla ve asla şüphemiz yoktur. Bizler de kendisinin Erbakan Hoca'yla birlikte edilmiş olduğu tecrübelerinden sonuna kadar istifade etme noktasında bir anda inşallah gaflete düşmemiş olacağız.
Kongremizin başta Saadet Partisi, Türkiye siyaseti milletimiz ve bütün İslam alemine hayırlı olmasını dileyerek hepinizi en kalbi saygılarımla selamlıyorum.”