Genel Başkanımız Mahmut Arıkan: 2024'te Emeklinin Başına Gelen 2025'te Ailenin Başına Gelmesin! Genel Başkanımız Mahmut Arıkan: 2024'te Emeklinin Başına Gelen 2025'te Ailenin Başına Gelmesin!

Genel Başkanımız Mahmut Arıkan, TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Konuşmasına, 2. yıl dönünü olan 6 şubat depremine değinerek başlayan Genel Başkanımız Arıkan, “Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan bir kez daha rahmet diliyorum. Zamanın akışı, yaşadığımız kayıpları, hissettiğimiz acıyı unutturmuyor. Depremzede vatandaşlarımızın, kardeşlerimizin acılarını paylaşıyor, sabırlar diliyorum. 6 Şubat 2023 gününü hiç unutmayacağız.” dedi.
Türkiye bir deprem ülkesi olduğunu ve bunun unutulmaması gerektiğine dikkat çeken Genel Başkanımız Arıkan, şunları söyledi;
“Nüfusumuzun %98'i bu deprem tehlikesi altındaki yerlerde yaşamaktadır. 99 Depreminden bugüne on binlerce insanımızı; depremlerde, sellerde, kazalarda, yangınlarda kaybettik. Arkadaşlar bakınız biz, üç yıl süren ve yedi düvele karşı verdiğimiz Kurtuluş Savaşı’nda 37 bin şehit vermiştik. 6 Şubat depremlerinde kaybettiğimiz insan sayısı bunu iki katı! Gelişmiş dünya ülkelerinde  neredeyse mal kaybına bile neden olmayan depremler, bizim ülkemizin insanına mezar oluyor! 6 Şubat Depremlerinin ardından çok acı tablolara şahit olduk. Bugünlerde yıldönümü nedeniyle bir kez daha hatırlıyor, bir kez daha kahroluyoruz. Burada, bunları zikredip yüreklerimizi bir kez daha dağlamayacağım. Ama hakikati de söylemekten çekinmeyeceğim! 
6 ŞUBAT DEPREMLERİNİN ALTINDAN HALA KALKABİLMİŞ DEĞİLİZ!
Heyetlerimiz illeri ziyaret ettiler. Gözlemlerini, raporlarını aldık. Ben de yarın deprem bölgemizde, Hatay’da olacağım. Ziyaretten dönen arkadaşlarımızın kanaatlerini tek cümle ile ifade edecek olursam şunu söyleyebilirim; 6 Şubat Depremlerinin altından hala kalkabilmiş değiliz. Hatırlayacaksınız birçok projeler ve yatırımlar açıklanmıştı. Emeği geçenlere teşekkür ediyoruz, kısmen gerçekleşen bu projeler insanlarımıza umut oldu. Evlerini teslim alan vatandaşlarımız olduğu gibi konutlarına ulaşamayan mağdur olan yüzbinlerce insanımız bulunuyor. Hatırlayacaksınız Sayın Cumhurbaşkanı, depremlerin hemen ardından:
‘319 bini 1 yıl içinde olmak üzere toplam 850 bin yeni konut ve işyeri yaparak, depremzede vatandaşlarımıza teslim edeceğiz’ sözünü vermişti. Bu sözün üzerinden iki yıl geçmesine rağmen teslim edilen konut sayısı söz verilenin sadece üçte biri. İnsanlarımız hala konteyner kentlerde kötü şartlar altında barınıyor, konteyner çarşılarda ekonomik faaliyetlerini yürütmeye çalışıyor. Saadet Partisi olarak bölgedeydik. Milletvekillerimiz ve parti yöneticilerimizden oluşan heyetler, depremden etkilenen illerimizi dolaştı. Oralarda hem yetkililerle hem de vatandaşlarımızla bir araya geldik. Dinledik, notlarımızı aldık. Gerçek şu ki, insanımız maalesef hayal kırıklığı yaşıyor. Depremin yüreklerdeki acısı silinemediği gibi, sebep olduğu zor koşullar da henüz ortadan kalkmış değil. Dahası görüyoruz ki, bunun için yeterli çaba da harcanmıyor. Gönül isterdi ki bunlar hiç yaşanmasaydı. Denetimsizlikten, ihmalden, koordinasyonsuzluktan insanlarımızı kaybetmeden önce bir şeyler yapılsaydı. İnsanımızı zor koşullarda yaşamaya mahkum etmeden tedbirler konuşulsaydı. Aradan 24 yıl geçmişken 99 Depreminden ders alınsaydı. Ama maalesef olmadı. İşte tam bu noktada, bir şeyleri yeniden konuşmak mecburiyetindeyiz.
Türkiye’de daha önce de insanımızın huzurunu, konforunu, emniyetini, canını öncelemek yerine; rantı, talanı ve ihaleleri önceleyen anlayışlar iş başına gelmişlerdi. AK Parti yönetimi de; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin devasa yetkilerine rağmen bu anlayışı devam ettirmeyi tercih etti.
ŞEHİRLER RANTA FEDA EDİLİYOR
En başta, yanlış kentsel dönüşüm anlayışıyla şehirlerin ruhu katlediliyor,  şehirler ranta feda ediliyor. Zemin etüdü bile doğru dürüst yapılmayan projelerle 4 katlı binalar yıkılıp, yerine 30-40 katlı binalar yapılıyor. Mesela bugün Fikirtepe’de yükselen betona bakın -dilim bina demeye varmadığı için beton diyorum- şehrin nasıl katledildiğini görürsünüz. Bu fotoğraflar (Fikirtepe ve Bursa), AK Parti iktidarının şehircilik anlayışını ele veren en iyi fotoğraflardır. Burada şu ayrıntıyı da vermek istiyorum; bu proje ‘biz İstanbul’a ihanet ettik’ denildikten sonra yapıldı. İşte bu fotoğraf, bu ihanetin fotoğrafıdır. Doğru söylüyorsunuz, siz gerçekten İstanbul’a ihanet ettiniz ama acı tecrübelerle görüyoruz ki siz başka şehirlere de ihanet etmişsiniz. Bu fotoğraf da başka şehirlere ihanetiniz fotoğrafıdır. (Maraş Valiliği). Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın İmar barışı duyurusu. Ne kadar acıdır ki, Bu duyurudan sadece 5 yıl sonra Kahramanmaraş imar barışının değil, felaketin merkez üssü oldu! Sadece Kahramanmaraş mı? Adıyaman, Hatay, Malatya, Adana, Gaziantep; tam 11 şehrimiz aynı acıyı yaşadı.
İMAR BARIŞI KAMU YARARINI HİÇE SAYAN AF DÜZENİDİR
İmar barışı; şehirleri plansız büyüten ve kamu yararını hiçe sayan bir af düzenlemesidir. Deprem tehdidi altındaki bir ülkede imar barışı çıkarmak, felakete davetiye çıkarmaktır. Maalesef ülkemizde bu davetiye çıkarılmıştır! Sonuçta bedeli yine masum insanlar ödemiştir.
ŞEHİRLERİMİZ SESSİZCE FELAKETE DOĞRU İLERLİYOR
Ülkemizde her zaman iki şeye hazır olmalıyız: Biri seçim, biri deprem. AK Parti hükümeti, tüm enerjisini seçimleri kazanabilmek için harcadığı için, depreme sıra gelmiyor! Siyaset seçimle meşgulken, kim cumhurbaşkanı olsun tartışmalarını yaparken şehirlerimiz sessizce felakete doğru ilerliyor. Biz, yıkılan binaların altında kalan canlarımızın ardından yas tutmak yerine,
onları yaşatacak politikaları hayata geçirmeliyiz. Peki bu yapılıyor mu? Soruyorum; 
Adadakilerin tahliyesini planlayanlar; olası İstanbul depreminde tahliye planlarınız HAZIR MI? İstanbul depreminin milli güvenlik sorunu olduğunu söyleyenler; acil eylem planlarınız HAZIR MI? Şimdiden Cumhurbaşkanlığı planları yapanlar; güçlendirme, dönüşüm, arama kurtarma planlarınız HAZIR MI? Her fırsatta Yenikapı’yı, Saraçhane'yi toplanma alanı olarak belirleyenler; İllerde, İlçelerde acil durum toplanma alanlarınız depreme HAZIR MI? Bir sonraki seçim için kapı kapı dolaşmayı salık verenler; kentsel dönüşüm ve güçlendirme konusunda kapı kapı dolaşma çağrınız HAZIR MI? Sık sık çadır devleti olmadığımızı dile getirenler; Felaketler için çadır ve konteyner stoklarınız HAZIR MI? Bu yıl içinde 5G'ye geçeceğimizin sinyalini verenler; acil durumda kullanılmak üzere iletişim altyapınız HAZIR MI? Her felâkette suçu birbirine atanlar; İstanbul depremi olması durumunda da bahaneleriniz HAZIR MI? Yoksa siz her felâkette olduğu gibi  sadece, ölü sayılarının açıklanma saatlerini mi planlıyorsunuz?
Sorunlara çözüm üretmek için vicdanlı, sorumlu ve cesur olmamız yeterli demiştim. Deprem ve imar konusunda da aynı şey geçerli. Deprem tedbirleri için 4 kırmızı çizgimizi paylaşacağım: Bir, Fay hatları üzerine ev yapmayacağız. İki, Sıvılaşan zeminleri imara açmayacağız. Üç, Dere yataklarını imara açmayacağız. Dört, Mühendislik ve müşavirlik hizmetlerinden taviz vermeyeceğiz. Bunlar bizim 4 kırmızı çizgimizdir. Biz öncelikli olarak afet sonrası kriz yönetimine değil, afet öncesi risk yönetimini esas alan bir anlayışı benimseyeceğiz. Şehirlerimizin dirençli, yuvalarımızın huzurlu olduğu bir Türkiye’yi, yaşanabilir bir Türkiye’yi bu aziz millete hediye etmek için var gücümüzle çalışacağız. 
GAZZELİLER GÖÇMEN DEĞİL KENDİ VATANLARININ SAHİPLERİDİR!
Dün gece önemli bir gelişme oldu. Gazze'de yaşanan soykırımın bir numaralı sorumlusu katil Netanyahu, Trump ile bir araya geldi. Hatırlayacaksınız; Netanyahu Temmuz ayında soykırım devam ederken ABD Kongresi'nde konuşmuş ve dakikalarca ayakta alkışlanmıştı. Netanyahu'nun ziyareti, Trump'ın yaptığı açıklamalarla birleştiğinde son derece endişe vericidir. Buradan bir kez daha ifade ediyorum: Gazzeliler başka diyarlara sürgün edilecek yasadışı göçmenler değil, kendi vatanlarının sahipleridir! Gazzeliler bütün imkansızlıklarla vatanlarını savunmuş, savaşı kazanmış mücahitlerdir! Daha önce olduğu gibi, İsrail saldırılarının ardından yeniden ayağa kalkacak ve evlerini tekrar inşa edeceklerdir.
VAHŞETE ORTAK OLANLER VATANDAŞLIKTAN ÇIKARTILMALIDIR!
Biz bir kez daha söylüyorum; El-Halil’den, Ramallah’a Gazze’den, Kudüs’e Nehirden, Denize Filistin sonsuza kadar özgür olacaktır! Gazze'yi insansızlaştıracak, işgalin kapısını açacak hiçbir projeye izin vermeyiz! Veremeyiz! Hatırlayacaksınız Gazze’de soykırım başladığında ülkemizde çifte vatandaşlığa sahip olan yüzlerce Siyonist’in İsrail ordusuna katıldığını ve soykırıma ortak olduklarını daha önce dile getirmiştik. Son yapılan çalışmalar gösteriyor ki, bu sayı tahmin edilenden daha fazla. Ülkemizden kalkıp giden, mazlumlara namlu doğrultan, vahşete ortak olan ve kardeşlerimizi katledenler yargılanmalıdır! Vatandaşlıktan çıkarılmalıdır! 
Hiç kimse doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye'yi soykırıma ortak edemez!
TAŞIT TANIMA SİSTEMİ BİR GÜVENLİK SORUNUDUR!
Yüksek faizin, yüksek enflasyonun, arşa varan yolsuzluğun ve rantın üzerine bir de iktidarın sürekli getirdiği yeni vergiler, yeni uygulamalarla karşı karşıyayız. Bunlardan biri de son günlerde kamuoyunda sıkça konuşulan ve bizim daha önce de gündeme getirdiğimiz Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi. Bu konuda bizim hem ekonomik hem stratejik endişelerimiz var. Bu işin üzerinde büyük bir sis perdesi var! Bu projenin bir ayağında İsrailli bir şirketin olduğu tartışmalarını endişeyle takip ediyoruz. İsrail’in Lübnan’da çağrı cihazlarını patlatmasının, henüz hafızalarda olduğu bugünlerde çok daha hassas olunmalıdır. Kamuoyu daha detaylı bilgilendirilmelidir. Ayrıca Türkiye’deki her aracın yakıt alma, konum, sıklık, ücret, tüketim, güzergah ve birçok bilgisinin 3. şahıslar elinde toplanması bir güvenlik sorunudur. Bu konunun mali yükler, güvenlik, veri gizliliği gibi endişeleri ve yerli üretim tartışmalarını barındırdığını da görüyoruz. Sistemin gelecekte yaygınlaştırılmasıyla kişiler için bir tüketim karnesi çıkarılması da mümkün. Bu karnenin karbon ayak izi takibi için kullanılma riski var. Bir karne sistemine dönüştürülme riski var. En önemlisi kişisel özgürlükleri kısıtlayacak kontrolcü bir yapıya evrilme riski var. Dolayısıyla, bu projeye karşıyız!
Konu gündeme ilk geldiğinde, Politika Kurulumuz Türkiye’de ilk sayılabilecek Politika Notunu hazırlamıştı. Kaygılarımızı kamuoyuyla paylaşmıştık. Vatandaşlarımız da şunu düşünüyor; acaba bunun ardından kimler servetine servet katacak? Haksız da değiller. Çünkü bugüne kadar sistem Türkiye’de hep böyle gitti!
AYLIK ENFLASYONUMUZ 140 ÜLKENİN YILLIK ENFLASYONUNUN ÜSTÜNDE
Enflasyon rakamları açıklandı. Ne kadar garip! Milyonlarca asgarî ücretlinin, memurun, emeklinin maaşlarının açıklanacağı ay enflasyon %1’e iniverdi. Maaşların insanımızın eline geçeceği ay enflasyon bir baktık ki %5’e çıkmış! İşte en büyük günahlardan olan kul hakkı, tam da budur! Milyonlarca insanımızın hakkına giriyorsunuz. Rakamlarla oynayarak algı yönetimi yapabiliyorsunuz, fakat gerçekleri değiştiremiyorsunuz. Bu ülkenin gerçeği sizin rakamlarınız değil, Bu ülkenin gerçeği; ambulansın içinde, ‘beni hastaneye götürmeyin annemin parası yok’ diyen çocuktur! Ocak ayı enflasyonunun %5 çıkması yetkililerin asgari ücret ve emeklilere yönelik ‘ne kadar az verirsek o kadar iyi’ yaklaşımıdır! Bu şekilde ‘bakın az zam verdik ama yine de enflasyon arttı’ mesajını veriyorlar! Şu an açıklanan aylık enflasyonumuz 140 ülkenin yıllık enflasyonunun üzerinde! Durumun vahametini şöyle özetleyeyim: Yıllık enflasyonda Zimbabe, Sudan, Güney Sudan, Arjantin, Venezüelle’dan sonra en yüksek enflasyona sahip 6. Ülkeyiz. Bu arada bu 5 ülkenin 3’ünde iç savaş 2’sinde iç karışıklık var. Peki Türkiye’de savaş mı var? İç karışıklık mı var? Değerli Arkadaşlar! Türkiye’de de AK Parti var AK Parti!
DEVLETİ İKTİDAR İLE ŞİRKETLER EL ELE YÖNETİYOR! YOLSUZLUKLAR BİRLİKTE BÖLÜŞÜLÜYOR!
Ekonomideki kötü yönetimin faturasını millet ödüyor. Elektrik faturalarında yeni sisteme geçildi. Vatandaşlarımıza şunu söylüyorlar; senin aylık 1049 liraya kadar elektrik hakkın var. Olur da faturan 1050 lirayı geçerse 2000 bin lira ödeyeceksin! Bunun neye göre düzenlendiğini hükümet yetkilileri dışında kimse bilmiyor. Ama biz neden düzenlendiğini biliyoruz. Ekonomideki çetelere kazandırmak için getirildi bu sistem. Şirketlerin kâr oranı katlansın diye bu yol bulundu. Çünkü devleti artık iktidar ile şirketler el ele yönetiyor. İhaleler, yolsuzluklar, rantlar birlikte bölüşülüyor.  
ÖNCE AHLAK VE MANEVİYATIN ESAS ALINDIĞI TÜRKİYE İNŞA EDECEĞİZ!
Adil bölüşümün sağlanması ve refahtan herkesin hakkıyla pay almasını istiyoruz. Biz Türkiye'de verimliliğin arttırılması, üretim seferberliğinin başlatılması ve bütün sektörlerde ölçeğin genişletilmesini savunuyoruz. Biz bunu daha önce yaptık yine yapacağız inşallah. Bunun için çalışıyoruz. Sokak sokak, kapı kapı dolaşıyoruz. 973 ilçemizi tek tek ziyaret ediyoruz. Yaptığımız il ve ilçe ziyaretlerimizde halkımızı dinliyor ve vatandaşlarımızın akparti’ye verdiği desteğin bittiğini görüyoruz. Biz tıpkı geçmişte olduğu gibi, yine başaracağız. Adil bir düzen ile hakça paylaşmaya, adaleti tesis etmeye kararlıyız. İnsanımızın özlediği ‘Önce Ahlak ve Maneviyatın’ esas alındığı bir Türkiye inşa etmeye kararlıyız. Bunun için tüm gücümüzle, işte burada bulunan kadrolarımızla kararlıyız, hazırız. Allah yar ve yardımcımız olsun.”
 

Editör: Saadet Gündem