Genel Başkan Yardımcımız ve İstanbul Milletvekilimiz Mustafa Kaya, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “Göç ve Demografik Sorunlar Üzerine” basın toplantısı düzenledi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs konusunda “Federal Çözüm” açıklamalarına değinerek konuşmasına başlayan Kaya, “Bu çağrı Kıbrıs’ta çözümsüzlüğü dayatmaktır. Bunca yaşananlardan sonra adadaki tek çıkış “iki devletli çözüm”dür.  Türkiye KKTC’nin tanınması için üzerine düşeni fazlasıyla yapmalıdır. Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci olan KKTC için bundan sonra Güney’in top çevirmesini bir parçası olamaz.  Uluslararası kamuoyunu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ve adadaki Türk nüfusun haklarını tanımaya çağırıyoruz” ifadelerine yer verdi.

Genel Başkan Yardımcımız Arslan Ateş: "Kongremizi Aydınlık Yarınların Umuduyla Gerçekleştireceğiz!" Genel Başkan Yardımcımız Arslan Ateş: "Kongremizi Aydınlık Yarınların Umuduyla Gerçekleştireceğiz!"

İç savaşlar, iklim değişikliği, onun getirdiği kuraklık ve ekonomik kriz nedeniyle dünyada göç dalgası yaşandığına dikkat çeken Kaya, şunları söyledi:

“BM kayıtlarına göre zorla yerlerinden edilen insanların sayısı 110 milyona ulaşmış durumdadır. Asya ve Avrupa arasındaki stratejik konumumuz ve yüzyıllardır mazlumun yardımcısı, kimsesizlerin kimsesi olan aziz milletimiz ve devletimizin vefakarlığı sebebiyle dara düşen, kendi vatanından koparılan, kopmak zorunda kalan insanlar ilk olarak Türkiye’nin kapısını çalıyor. Bugün de Suriye emperyalist odakların çıkardığı iç savaş nedeniyle vatanlarını terk etmek zorunda kalan milyonlarca Suriyeli Amerikan işgali sonucu altyapısı yerle bir olan Iraklı, Afganistanlı insanlar, zamanında Rusya işgalinden kaçan Çeçen kardeşlerimiz ve Çin zulmünden kaçan Uygur Türkleri de yine bizleri güvenli liman olarak görüyor. Türkiye dün de mazlumlara sahip çıktı bugün de onların yanında durmaya devam ediyor. Ancak şunu da unutmamalıyız ki, tarihte yaşanan göçler bugünkü durumla kıyaslanamaz. Bugün maalesef çirkin siyasi hesaplar sebebiyle tüm dünyada adeta ülkeleri yıkmak, halkları vatansızlaştırmak için özel bir göç dizaynı var. Artık coğrafi sınırlar eskisi gibi savaşlar ve galip gelenin iradesine uygun olarak belirlenmiyor. Devletlerin içlerine enjekte edilen farklı etnik gruplar kültürel zenginlik değil bir çatışma ve hoşnutsuzluk kaynağı olmaktadır. Demografik yapıların değiştirilmesi için kurulan tuzaklar var. Sığınmacıların azınlık haline gelmeleriyle farklı haklar talep etmek suretiyle ayrılıkçı politikalar söz konusu olabilir. En azından, bu yeni grupların ekonomik ve kültürel olarak çeşitli sıkıntıların ortaya çıkması kaçınılmazdır.

GÖÇ KONUSUNDA CİDDİ BİR SINAVLA KARŞI KARŞIYAYIZ

Bu coğrafyalarda da unutmayalım ki sinsi bir şekilde uygulanan bir Büyük Ortadoğu Projesi var. Bu projeye sadece coğrafi sınırların değiştirilmesi gibi dar bir açıdan bakılmaması gerekir. Bölgenin etnik ve kültürel yapısının yapay olarak değiştirilmesi ile bazılarının rahatlık ve huzuru için -ülkemizde de sıklıkla kullanılan ‘Ortadoğu bataklığı’ algısı yaratılmaya çalışılmaktadır. Karışıklık ve kaos fiziki sınırları rahatlıkla aşabilmekte ve bölgedeki her ülke kendi iç sorunlarıyla uğraşmaya zorlanmaktadır. Artık hiçbir ülke yanı başındaki komşusunun başına gelen zorluklarla ilgilenmek gibi tabir caizse bir lükse sahip değildir.

Türkiye ve tüm coğrafyamız özellikle göç konusunda ciddi bir sınavla karşı karşıya. Biz Millî Görüş Hareketi, Saadet Partisi olarak endişeliyiz ve uyarıyoruz; hükümet bir an önce hudut güvenliği, göç politikası ve sığınmacılarla ilgili acil tedbir kararları almalı ve bunları ivedilikle hayata geçirmelidir.

SIĞINMACILAR MESELESİ İNSANİ VE HUKUKİ OLARAK MUTLAKA ÇÖZÜME KAVUŞTURULMALIDIR

Hedef Suriye’nin Afganistanlaştırılmasıdır. Bu kavramsallaştırmayı açmak gerekirse, dost ve kardeş Pakistan’ın Sovyet işgaline karşı kendi topraklarını önünü sonunu çok da hesap edecek vakti bulamadan Rus güçlerine karşı çatışan ve özgün olmayan yapılara açması neticesinde bugün sınır kenti demek olan Peşaver neyse, Hatay da Kilis de aynı tehdit ile karşı karşıyadır. Türkiye’yi Pakistan gibi sorunlarla boğuşmaya zorlayan karışıklıklar, Hindistan’a açtıkları alanı Yunanistan için kurgulamaya başlamış durumdadır. Sığınmacılar meselesi insani ve hukuki olarak mutlaka çözüme kavuşturulmalıdır.

İdlib’teki mevcut durum Türkiye’nin olası çözüm çabalarına engel olmak için özellikle ve sürekli bir göç dalgası tehdidi olarak kullanılması hedeflenmektedir. Kilit İdlib’tir ve bu bölgenin ne insani dramlara ne de yeni bir göç dalgasına izin verilmeden çözülmesi sorunun yarısını doğrudan ortadan kaldıracaktır. Suriye’deki farklı fraksiyonların kendilerini gösterebildikleri bir çatışma alanı haline gelen İdlib, aynı zamanda yakın bölgelerden gelen göç dalgasına da ev sahipliği yapmaktadır. Ama zaten bir çatışma alanı olduğu için her saldırıda Hatay’a kaçmak durumunda kalan milyonlarca sivil hareketliliğinin önüne geçilmesi elzemdir. Zaten bu kadar küçük bir vilayette dünyanın farklı bölgelerinden savaşmak için sayıları binleri bulan silahlı grubun bulunması hiç normal değildir. Türkiye, tüm dünya kamuoyuna bunların neden İdlib’te bulunduğunu yüksek sesle sormalı ve Büyük Orta Doğu Projesi’ni tüm yönleriyle açığa çıkarmalıdır.

SURİYELİ SIĞINMACILARIN VATANLARINA DÖNEBİLMELERİ İÇİN SURİYE İLE MASAYA OTURULMALIDIR

Güney Asya göç kervanına karşı sınır güvenliği en üst seviyeye çıkartılmalı, bu işi organize eden kaçakçılık şebekelerine karşı içte ve dışta ciddi ve kararlı bir şekilde mücadele edilmelidir.

Bir zamanlar dünyanın en korunaklı sınırlarından biri olan hudutlarımız yine eski haline getirilmelidir. Tabiri caizse güvenlik güçlerimizin haberi olmadan sınırlarımızda kuş dahi uçmamalıdır.

Diğer yandan Suriyeli sığınmacıların vatanlarına dönebilmesi için Türkiye, arabulucular olmaksızın Suriye ile masaya oturmalıdır. Çünkü Türkiye ile Suriye arasında arabuluculuk yapan tüm ülkelerin kendi ajandaları vardır. Bu ajandalardan birçoğu bu sorunun Türkiye’yi oyalamasını hedeflemektedir ve başka ülkelerin ajandalarını dayatmasına izin vermeden süreci maksimum derecede Ankara ve Şam yönetmelidir.

İktidarın Suriye yönetimi ile görüşme çabasında olduğu bilinmektedir. Yıllardır devam eden süreç ülkemize ve bölgeye ciddi zarar vermiştir. Üstelik mevcut iktidarın uzun yıllardır tutarsız dış politika izlemesi işlerin bu noktaya gelmesinin ana sebebidir.

Ben eminim ki yetkililer samimi bir şekilde masaya oturursa sorunlar aşılacaktır. Bu nedenle acilen görüşmeler başlamalı ve bu müzakerelerde Suriyeli sığınmacıların emniyetli şekilde vatanlarına dönmeleri ve terör örgütü YPG/PYD’nin Suriye’nin kuzeyinden yani Türkiye sınırına yakın alanlarda bu sürece baltalamasına izin verilmemelidir.

Ankara ve Şam anlaşmazsa bu krizi sona ermez. İktidarın bugün Özgür Suriye Ordusu kontrolündeki topraklarda 1 milyon Suriyeliyi yerleştirme planını eksik buluyoruz. Çünkü biz sadece Suriyeliler gitsin demiyoruz, biz ‘Şamlı Şam’a, Halepli Halep’e gitsin, gidebilsin’ diyoruz. Böyle olursa ancak Suriye’de kalıcı bir barış sağlanır ve Türkiye’nin toprak bütünlüğüne göz diken emperyalistlerin planları suya düşer.

ÜLKEMİZ AVRUPANIN SIĞINMACI DEPOSU HALİNE GETİRİLMİŞTİR

Türkiye bugün ciddi bir demografik sorunla karşı karşıyadır. Ülkemiz adeta Avrupa’nın sığınmacı deposu haline getirilmiş durumdadır. İngiliz The Telegraph gazetesi seçim sonrasındaki manşetinde Avrupa’nın ‘rahat bir nefes aldığını’ söylüyordu. Avrupa Türkiye’yi adeta tampon bölge olarak kullanıyor. İktidarın daha doğrusu, Sayın Cumhurbaşkanı’nın yakın dostu olan Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın ‘iktidar değişseydi bir, iki, bilemediniz üç milyon sığınmacıyı bu yaza kalmadan sınırımızda bulurduk’ açıklamasını doğru okumaya davet ediyorum.

TÜRKİYE’NİN ÜZERİNDE EMPERYALİST HEDEFLERİ OLAN KARANLIK ODAKLAR VAR

2022 Göç İdaresi rakamlarına göre Türkiye’de ortalama 3 milyon 411 bin Suriyeli var.  Ve 700 (bin?) civarında da diğer uyruklu kaçakların olduğu belirtiliyor. Şimdi huzurlarınızda iktidara bir soru sormak istiyorum. Türkiye’deki açıklanan sığınmacı, göçmen sayılarına sizler gerçekten inanıyor musunuz?

Sosyal medyada dönen videolara bir bakın. Her gün sayısı bilinmeyen, uyruğu bilinmeyen insanların elini kolunu sallayarak ülkemize girdiğine dair iddialar, görüntüler eşliğinde ortalıkta dolaşıyor. Kim bu insanlar? Neden bu kadar rahat geliyorlar? Acaba iktidar bu sürecin nereye varabileceğinin farkında mı? Bugünlerde Fransa’da yaşanan olayları tüm dünya ibretle izliyor. Bazı güç odakları sorunun geri dönülemez noktaya geldiğine inandıkları anda provokasyonlara açık ortamlar oluşturmak için var güçleriyle çalışacaktır. Reina terör saldırısı taşıdığımız riskin önemli bir örneğidir. Saldırı sonrası gözaltı yapılan 20 kişinin 41 pasaport taşıdıkları ve bunların sahte olduğu anlaşılmıştır.

Allah ülkemizi bu türlü tehlikelerden korusun. Maalesef geçen haftalarda Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde de faciaya yol açabilecek bir gerginlik gördük. Çok şükür ki emniyet güçleri taşkınlık çıkmasının önüne geçti. Bu olaylar bugün bir iki ise yarın artabilir. Çok iyi biliyoruz Türkiye’nin üzerinde emperyalist hedefleri olan karanlık odaklar var. Çok kez ceht edildi, bizi Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Dindar-Laik olarak birbirimize düşüremediler, lakin bizi bu sefer de masa başı göç hareketliliği projeleriyle birbirimize düşürmek istiyorlar. Bu nedenle açıklamamın başında belirttiğim hususları iktidar yetkilileri mutlaka dikkate almalı ve bir an önce çalışmalara başlamalı, soruna muhalefet, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları tüm paydaşlar dahil edilmek suretiyle devlet aklını kullanarak çözüm arayışlarına girmelidir.

Biz bu açıklamayı hem ülkemizin ve bölgemizin hayrına olduğuma inandığımız için yapıyoruz. Biz iktidarın ülkemizi daha fazla göç dalgasına maruz bırakmaması için yapıyoruz. Biz bu tür sorunlarla boğuşan bir Türkiye değil, bölgedeki emperyalist oyunları bozan, bölgesel bütünlüğü sağlayan Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir dünya için çalışıyoruz.”

Editör: Saadet Gündem