Saadet Partisi, 2025 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’ne yönelik muhalefet şerhini kamuoyuyla paylaştı. Şerh, geçen yıl bütçe görüşmeleri sırasında vefat eden Saadet Partisi Milletvekili Hasan Bitmez’in anısına ithaf edilirken, Bitmez’in son konuşmasının metni ile başladı.
Muhalefet şerhinde Türkiye ve dünya ekonomisine dair genel bir değerlendirme yapılırken, 2025 bütçesi beş ana başlık altında ele alındı:
1. Sistemsel sorunlar ve yönetim anlayışı
2. Adalet ve güvenlik
3. Kamu maliyesi ve ekonomi
4. Yatırım ve kalkınma
5. Sosyal politikalar
17 bakanlık, Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçelerinin detaylı bir incelemesi yapılan şerhte, halkın iradesinin temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin önemine dikkat çekilerek, Meclis’in etkinliğinin artırılmasının gerekliliği vurgulandı.
Sayıştay raporlarında tespit edilen bulgular ve 2023 yılı Kesin Hesap Kanun Teklifi üzerinden, bütçeye yönelik şu sorunlara dikkat çekildi:
• Bütçe yapma tekniğindeki hatalar
• Bütçe kullanım alanlarındaki yanlışlıklar
• Bütçe dağılımındaki dengesizlikler ve bunun politikalara yansımaları
Muhalefet şerhi, Saadet Partisi’nin bütçeye dair bütüncül eleştirileri ve çözüm önerileriyle sona ererken, merhum Hasan Bitmez’in son konuşmasında AK Parti sıralarına hitaben okuduğu Sezai Karakoç’un dizelerine yer verildi.
Şerhin son bölümünde ise şu ifadelere yer verildi;
"İktidarın önümüze sunduğu 2025 yılına ilişkin bütçenin gelir ve gider kalemlerinin dağılımı doğal olarak ülkenin iktisadi faaliyetlerini direkt etkileyecek hususları ihtiva etmektedir. Burada bütçeyi genel olarak değerlendirmeden önce AK Parti iktidarının önceki yıllarda belirlenen hedeflerine ne kadar ulaşabildiğine bakmak daha tutarlı bir çerçevede bütçeyi ele alabilmemizi sağlayacaktır.
AK Parti İktidarının millete her yıl bütçe döneminde hedefler vermek, planlar sunmak, umut satmak ama neticesinde hedefe koşmamak, plana uymamak, umutları yıkmak hastalığı bulunmaktadır. İktidarın bir üst hedef olarak ortaya koymuş olduğu ve sürekli dillere pelesenk olan dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi arasına girmek hedefinden de ülkemizin ne kadar uzak olduğunu vatandaş sofrada, sokakta, elini cebine attığında gayet açık görmektedir. Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmek bir tarafa ilk 20 ekonomisi arasında kalmak bile büyük başarı olacaktır. Ülkemizi bu hale getirmek utanılası bir durum olsa gerektir.
Aynı hususlar ihracat, cari açık, işsizlik, enflasyon rakamları ve birçok konuda tekrar etmemize gerek bırakmayacak şekilde tüm vatandaşlarımızın malumudur. Ne de olsa umut tüccarlığının bir bedeli yok diyerek millete her dönem hayal satmanın faturasını millet iktidara ağır ödetecektir. 2023 yılı Kesin Hesap Kanunu iktidarın bütçe yönetimi, kamu mali disiplini, maliye politikası, hesap verilebilirlik ve şeffaflık gibi yönlerden çalışmalarının neticesini gösteren önemli bir sonuç belgesidir. Yani aslında bu kanun iktidarın iş tutuşunu göstermektedir. Bu kanun, geçmiş yıllardaki bütçe ve maliye politikasının bir özeti olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanunda yer alan bazı rakamlar ve bunların oluşturduğu sonuçlar, ciddi endişeleri beraberinde getirmektedir.
2023 kesin hesap kanununa göre bütçe giderleri 6 trilyon 588 milyar TL, bütçe gelirleri ise 5 trilyon 208 milyar TL’dir. Dolayısıyla 2023 kesin hesap kanununda bütçe açığı 1 trilyon 380 milyar TL olarak gerçekleşmiş ve faiz dışı açık 706 milyar TL olarak kayda geçmiştir. Bütçe açığının bu denli yüksek olması, kamu borçlanmasının artmasıyla ülkenin mali risklerini yükseltmektedir. Ayrıca faiz dışı açığın verilmiş olması hesabın borçlanılsa bile tutmadığını göstermektedir. Faiz dışı açık geri kalmış ekonomilerde bile olmaması gereken bir durumdur. Bu durum, ekonomik istikrarı tehdit ettiğini ve gelecek nesiller üzerine ağır bir mali yük kalacağını göstermektedir. Ayrıca bu bütçe açığı, maliye politikalarının keyfi değil plan ve programa dayalı oluşturulması gerektiğini ve kamu harcamalarının etkin, verimli, hesaplı bir şekilde kullanılması gerektiğinin göstergesidir. Dolayısıyla iktidarın yönetim biçimini gözden geçirmesi elzemdir.
Sonuç olarak, 2023 Kesin Hesap Kanunu, maliye politikaların, kamu harcamalarının, bütçe yönetim sürecinin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. İktidarın, gelecek nesillerin refah içerisinde yaşayacağı bir ülke hazırlaması beklenirken bu iktidarın gelecek nesillere de bırakacağı mirasın sadece ağır borç yükü olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Sürdürülmesi zor hale getirilen bütçe ve ekonomi yönetimi için acil ve etkin adımlar atılmalıdır. İktidar ülkemize hizmet etmek istiyorsa öncelikle bütçeyi kendisinden koruyarak başlamalıdır. Böylesine israf ile yönetilen bir bütçeye ait kesin hesap sonuçlarını doğru bulmuyor ve 2022 yılına ait Kesin Hesap Kanunu teklifini kabul etmiyoruz.
Bütçe Kanunu teklifine gelindiğinde 2025 yılında ekonomik büyümenin önceki sene olduğu gibi yüzde 4’de kalması, işsizliğin yüzde 9,6 olarak gerçekleşmesi, buna karşılık cari açığın gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranının -2% olmasına yönelik bir beklentinin olduğunu görüyoruz. Mezkûr Bütçe Kanun teklifinde devletin giderlerinin 14 trilyon 731 milyar TL, gelirlerinin ise 12 trilyon 800 milyar TL olması hedeflenmektedir. Böylelikle daha şimdiden 1 trilyon 931 milyar TL olan bütçe açığının GSYH’ye oranının %3,1’ine denk gelmesi hedeflenmektedir. Yüksek bütçe açığının finansmanı neticesinde daha fazla küresel borçlanma maliyetlerine katlanmak zorunda kalacağımızdan ötürü bütçe açığının finansmanı noktasında hükümetin büyük ölçüde içerideki vergilerle ve borçlanmalarla bu açığı kapatmaya çalışacağını anlıyoruz. Ülkemizde 2025 yılı ve devamında sıkılaştırma politikalarının giderek artacağını söylemek için bütçe hedeflerine bakmamız fazlasıyla yeterli olacaktır. Hükümet vergi gelirlerinin yanı sıra ilk etapta bütçe açığının yüksek finansmana ihtiyaç duyması nedeniyle iç borçlanmasını artırmayı hedeflemektedir. Bu bankaların reel yatırımlara ayıracağı kaynağı azaltması, reel sektör açısından da ihtiyaç duyduğu finansman imkanının giderek yok olması anlamına gelmektedir. Borçlanmadan ayrı olarak vergi gelirlerine baktığımızda ise burada maalesef gelir dağılımında en adaletsiz vergilendirme sistemi olan dolaylı vergilerden KDV ve ÖTV ile en büyük gelirin elde edilmesi amaçlanmıştır. 2025 yılında 4 trilyon 991 milyar TL ile Katma Değer Vergisi, 2 trilyon 146 milyar TL ile Özel Tüketim Vergisi sonucunda tüm vergi gelirlerinin en az %60’ınden daha fazlası dolaylı vergilerden, yani kıt kanaat geçinen yoksul halk kesiminden temin edilecektir. Büyük bir üzüntü ile müşahede etmekteyiz ki bu bütçe ekonomiyi canlandırma, memleketimizi kalkındırma, milletin yarınlara umutla bakmasını sağlama bütçesi değildir.
Bu bütçe ne yazık ki milletin omzundaki yükü artırma, fakiri daha fakir, zengini daha zengin yapma bütçesidir. Millet bu bütçeyle küsmüş olduğu devletinin bir gün kendisini kurtaracağı ümidini de kaybedecektir. Milletini devletine küstüren bu anlayışın karşısında durmak akıl, vicdan ve hakkaniyetin gereğidir.
Bu bütçeyle sevinen yalnızca çeteleşmiş sermaye olacak, kahrolan köylü, esnaf, işçi, emekçi ve emekli olacaktır. Bu iktidarın bilinçli bir tercihidir ancak bu tercih millet vicdanında hüküm giyecektir.
Ayrıca 2025 bütçesi, açıklanan büyüme hedefleri ve bütçe açığı açısından ele alındığında; mali politikalarda enflasyonla mücadeleye yeterli kaynağın ayrılmadığı, hatta enflasyonu körüklediği anlaşılmakta, 2025 yılına ilişkin bütçenin, enflasyonu daha da artıracağı görülmektedir. 2025 bütçesinde vergi gelirlerinde %51,78 artış hedefine baktığımızda küçülen bir ekonomide bunun ancak yeni vergiler getirilmesi ve vergi oranlarında artış yapılması ile sağlanabileceği, verginin tabana yayılması mücadelesi veren bir iktidar için şaşırtıcı değildir. Özetle Saadet Partisi olarak, iktidarın getirdiği bütçe teklifinde harcamaların adaletsiz bir şekilde dağıldığını, insanımızın refahının artırılması için gerekli ve yeterli tedbirlerin alınmadığını görmekteyiz. Ayrıca, iktidarın vergi anlayışı emekli, işçi, esnaf ve memur başta olmak üzere dar gelirli insanımızı olumsuz etkilemekte ve yandaş kesimi kayırmaktadır.
Daha adil bir gelir dağılımı ve sosyal adalet için ekonomi yönetiminde daha fazla çaba harcanması gerekmektedir. Bütçeyle ilgili olarak adil bir düzene dayalı ekonomik model doğrultusunda daha çok istihdam ve üretim ortamı oluşturulması elzemdir. Gerçek anlamda tarım, sanayi ve yüksek teknolojinin desteklenmesi, yerli üretimin teşvik edilmesi, bütçenin devlet ciddiyetiyle ele alınmasına bağlıdır. Ancak iktidarın bunu gerçekleştirmeye ne gayreti ne de kapasitesi bulunmamaktadır.
22 yıldır denk bir bütçe yapmayı beceremeyen iktidar, bütçeyi değil aslında kendi ömrünü denkleştirme telaşı içindedir. Bu ülkenin sahibi biziz, ne yapsak kimse engel olamaz, anlayışı; ahlaki olmayan ve bu milletin geleceğini tehlikeye atan büyük bir virüstür, büyük bir tehlikedir! Milletimiz mevcut iktidara 22 kez bütçe yapma hakkı vermiş, iktidar ise 22’sinde de beklentiyi karşılayamamıştır. Bütün bütçeyi yatırım dışı giderlere göre dizayn etmiş; çözüme, reforma yönelik hiçbir plan ortaya koymamıştır. Bu durum açıkça göstermektedir ki iktidar memur, esnaf, emekli ve emekçinin ezcümle; evini geçindirmekte zorlanan dar gelirli vatandaşımızın hakkını lüks ve şatafata harcamakta, faiz lobilerine, küresel sermayeye peşkeş çekmektedir.
Bugün milletin bütçesini kendi çıkarlarına göre şekillendiren anlayışa sahip bir iktidarla karşı karşıyayız. Ancak bilsinler ki kelime ve muhasebe oyunlarıyla gerçekleri örtbas ederek tarihin yargısından kaçamazlar. Çünkü tarih, hakikatin terazisidir ve o terazi bir gün mutlaka doğruyu tartacaktır. İktidar kendisini uyaran, yapılan yanlışlara itiraz eden herkesi susturmaya çalışmakta, zulüm çarkının dişlileri arasında inleyen milletin sesini kısmaya çalışmaktadır. Bu yol, yol değildir. Zulüm kısmak istediği sesi nara yapar."