Antalya Milletvekilimiz Şerafettin Kılıç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“İşgalci İsrail, 75 yılı aşkın süredir devam ettirdiği zulüm ve katliamlarını ayyuka çıkarmıştır” diyen Kılıç, şunları söyledi:
“Sadece son 24 günde işgalci İsrail, Gazze’de yarısı çocuk ve kadınlardan oluşan 9 bin masum sivili katletmiştir. Bununla yetinmeyen azılı katil, Gazze’ye yönelik bombardımanı her geçen gün yoğunlaştırarak insanlık suçu işlemeye devam etmektedir. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında sadece son 24 günde 200 bin konut bombalanırken 32 bin konut tamamen yıkılmıştır. Saldırılarda, 80 hükümet binası, 47 cami, 3 kilise ve 203 okul bombalanmıştır. Saldırılarda ayrıca, 116 sağlık personeli ile kurtarma ekibinden 18 kişi hayatını kaybetmiş, 12 hastane ile 32 sağlık merkezi de hizmet dışı kalmıştır. Bütün dünyanın seyrettiği bu vahşet karşısında sessiz kalmak, tarihin ve vicdanların asla affetmeyeceği bir yaklaşım olacaktır. Zira Siyonizm, sapkın inancı doğrultusunda büyük İsrail devletini kurmak ve kendileri dışındaki diğer bütün insanları köleleştirmek hedefini gerçekleştirmek için çalışmaktadır. Köle olmayı reddeden her millet, bugün İsrail’i ve temsilcisi olduğu siyonizmi durdurmak için seferber olmak zorundadır.
İsrail’e Türkiye’den Gıda, Enerji ve Yakıt Tedariki Sağlanmaktadır
İsrail zulümlerine devam ederken, İslam ülkelerinin yöneticileri, bu zulümleri kınamaktan öteye geçmemektedir. Üzülerek ifade ediyorum ki; bu vahşet sürerken İsrail’e Türkiye’den gıda, enerji ve yakıt tedariki sağlanmaktadır. Savaş uçakları incirlik üssünden İsrail için havalanmakta, kürecik üssü İsrail’in güvenliği için çalışmaktadır. Bu durum asla kabul edilemez! Biz iktidardan icraat beklerken, o miting tertip ediyor. İktidarın yaptığı miting, refah sınır kapısında bekletilen yardım tırlarının bile Gazze’ye girmesini sağlamıyorsa neye yarar? Bakınız dün; koordinatları paylaşılmış olmasına rağmen İşgalci İsrail, Kızılay depolarını hedef aldı, AFAD’ın kullandığı bina kullanılamaz hale geldi. İsrail, Gazze’deki Türkiye-Filistin Dostluk Hastanesini bombaladı.
İktidara Çağrı
Buradan AK Parti iktidarına tekrar açık çağrı yapıyorum;
- Bakü-Ceyhan Boru Hattı üzerinden limanlarımıza gelen, oradan da tankerlerle İsrail’e taşınan yakıt sevkiyatını acilen durdurun!
- İngiliz ve Amerikan uçaklarının İsrail için sortiler yaptığı İncirlik Üssü’nü derhal kapatın! İsrail’e çalışan Kürecik Radar Üssünü kapatın!
- Antalya, Mersin ve İskenderun Limanlarımızdan İsrail’e gıda ürünü ve meyve-sebze taşıyan gemileri durdurun!
- Gazze’de yüzbinlerce masumu açlığa ve susuzluğa mahkûm eden işgalci İsrail’e Manavgat’ın suyunu vermeyin!
- Başta İsrail’deki büyükelçimiz olmak üzere oradaki bürokratlarımızı geri çağırmak için daha neyi bekliyorsunuz?
Bu adımları atmakta geç kaldınız, fakat daha fazla geç kalmayın! İsrail, sizin mitinglerinizden anlamaz, İsrail ancak güçten anlar! İktidar miting değil, icraat yapar!
On İkinci Kalkınma Planı
Dün genel kurulda; iktidarın hazırladığı, ‘On İkinci Kalkınma Planı’nı görüştük. Beş ana eksene dayandırılan on ikinci kalkınma planının elbette ülkemiz ve milletimiz için faydalı olmasını arzu ederiz. Fakat şimdiye kadar yapılan yanlışlardan dolayı ister istemez kaygılanıyor ve bazı hususlarda endişe duyuyoruz. Zira biliyoruz ki; şu ana kadar yapılanlar bundan sonra yapılacak olanların teminatıdır. Kalkınma planları, bir devletin bütün dünyaya karşı gövde gösterisi; amaç ve hedeflerinin açıklandığı bir manifesto hükmündedir. Kalkınma planları en başta tutarlı olmak zorundadır. Aksi takdirde, birer hamasi metinden ibaret kalırlar. Hâlihazırda kalkınmaya dair 2023 hedeflerini tutturamamış bir iktidar varken, bu hedeflerin neden tutturulamadığına dair kapsamlı bir özeleştiri yapmadan 2028 hatta 2053 hedeflerinden bahsetmek tutarlı bir yaklaşım olmaz. 2023 için; 2 trilyon dolar olan milli gelir hedefi 1 trilyon dolarda kalmış, 25 bin dolar kişi başı gelir hedefi bu rakamın yarısına bile gelmemiştir. Yine; tek haneli işsizlik oranı hedefi varken hâlihazırdaki işsizlik oranı bu hedeften çok uzak, tek haneli enflasyon hedefi varken, enflasyonun neredeyse üç haneli oranlara ulaştığına şahit oluyoruz. Peki, bu hedeflere neden ulaşılamadı? İktidar, bu konuda özeleştiri yapmaktan imtina ediyor. Sorduğumuzda; ‘salgın hastalık, Rusya-Ukrayna savaşı, deprem’ diyerek geçiştiriyorlar. Fiilen savaşta olan Ukrayna’da bile enflasyon oranı %12’dir. Depremden önce, Ocak 2023’te TÜİK’in açıklamasıyla bizdeki enflasyon oranı %57’dir. Bu rakamlar ortadayken, ekonomide oluşan bu tablo, birtakım bahanelerle geçiştirilemeyecek kadar vahimdir.
Hazırladıkları, On İkinci Kalkınma Planını, beş ana eksene dayandırmışlar;
Birinci ana eksen; istikrarlı büyüme ve güçlü ekonomi. Buradaki istikrarlı büyüme ile kastedilen; faize ve borçlanmaya dayalı bir büyüme ise üzülerek ifade ediyorum ki sonucu yine hüsran olacaktır. Güçlü ekonomiden kasıt şuan olduğu gibi; düşük gelirli vatandaş enflasyona ve vergiye ezdirilirken, bankaların ve faiz lobilerinin kâr üstüne kâr yapması ise sonuç milletimiz açısından yine hüsran olacaktır.
İkinci ana eksen; yeşil ve dijital dönüşümde rekabetçi üretim. Türkiye’de geçen yıl ormansızlaşma 2021 yılına göre 4 kat artmış, Belçika ülkesi büyüklüğündeki ormanlık alan 1 yılda yok edilmiştir. Bu alanların yerine maden ocakları, oteller ve betonarme binalar inşa edilmiştir. Sözde yeşil dönüşüm ama fiiliyata baktığımızda betonarme dönüşüm gerçekleşmiştir.
Üçüncü ana eksen; nitelikli insan, güçlü aile, sağlıklı toplum. Nitelikli insandan kasıt; ‘giderlerse gitsinler’ denilen doktorlarımız, yazılı sınavda başarılı olduğu halde mülakatlarda hakkı yenen ve nihayetinde yurtdışında yaşama hayali kuran gençlerimiz değilse kimdir nitelikli insan? Üstelik biz, mülakatın kaldırılmasını beklerken, seçimden önce söz vermiş olmalarına rağmen kalkınma planında mülakat sistemine devam edileceğinin sinyalleri veriliyor. Güçlü aile; açlık sınırının altındaki emekli maaşı ve asgari ücretle ay sonunu getirebilen aile midir güçlü aile? TV programlarıyla ahlaksızlığın özendirilmesine müsaade ettiğiniz güçlü aileden mi bahsediyorsunuz? Sağlıklı toplum; organik şeker yerine nişasta bazlı şurup yedirdiğiniz, GDO’lu tohumlarla, genetiği değiştirilmiş gıdalarla beslenmek zorunda bırakılan toplum, her an cinnet halinde olan, şiddetin bütün alanlarda boy gösterdiği toplum mu?
İlkokul çağına kadar düşen uyuşturucu bağımlılığı pençesinde kıvranan çocuklarımız ve ailelerinden oluşan toplum mu bahsettiğiniz sağlıklı toplum?
Kalkınma planındaki dördüncü ana eksen; afetlere dirençli yaşam alanları, sürdürülebilir çevre. Depremler, seller ve yangınlar sonucu her yıl ağır kayıplar yaşıyoruz. Afetlere dirençli yaşam alanları oluşturma konusunda somut hangi çalışmanız var Allah aşkına? Karadeniz bölgemizde halen dere yataklarına konuşlandırılmış yerleşim yerleri mi, afete dirençli yaşam alanları? Nüfusu 15 milyonu geçmiş olan İstanbul’u dünyada turizm, ticaret ve finans merkezi haline getirmeyi bir hedef olarak açıklıyorsunuz. Bundan evvel İstanbul’u yaşanabilir bir kent haline getirmek ve depreme dirençli olacak şekilde yeni bir dönüşümü sağlamanız gerekmez mi? Uzmanlar, ufuktaki İstanbul depreminden bahsederken, adına çılgın proje dediğiniz ‘Kanal İstanbul’ ile mi afetlere dirençli yaşam alanı oluşturacaksınız?
Beşinci ana eksen; adaleti esas alan, demokratik iyi yönetişim. Bu, kanaatimce en önemli maddedir. Çünkü biliyoruz ki adalet mülkün temelidir, adalet olmadan kalkınma olmaz. Adalet olmazsa, devlete güven olmaz! Baktığımızda ne yazık ki, mevcut iktidarın adalete dair karnesi hiç iç açıcı değil. Şunu sormak zorundayız; Acaba ülkemiz, 2018 yılına oranla daha huzurlu hale gelmiş midir? Ne yazık ki; hayır. Bugün gelinen noktada; Türkiye’de adalete olan güven % 25 dolaylarına inmiş, hukukun üstünlüğü ne yazık ki rafa kaldırılmıştır. Mahkemeler talimatlarla baskı altına alınmış, hukukun tarafsızlığı ilkesi adeta “hukuk güçlünün yanındadır” şeklinde tahrif edilmiştir. Adalet adına, 2018 yılına oranla 2023’te bırakınız kalkınmayı, adaleti mumla arar duruma gelmişiz. Şimdiye kadar adaleti esas almamış bir iktidarın, bundan sonraki süreçte adaleti esas alacağına dair teminatını merak ediyoruz? Demokratik iyi yönetişim diyorlar; ancak mevcut iktidar yönetişim değil, sadece yönetmeye odaklıdır. Öyle olmasaydı, meclise sunulan her önergeyi otomatik reddetmezlerdi.
Tarım Ülkesi Ülkemizde Vatandaşlar Gıdaya Ulaşamıyor
Türkiye’miz bir tarım ülkesidir. Ancak On İkinci Kalkınma Planına baktığımızda bu gerçek es geçilmiş görünüyor. Bugün, tarıma elverişli iklimi ve verimli arazileri dolayısıyla tarımsal üretimde dünyanın 1 numarası olması gereken ülkemizde vatandaşlarımız temel gıdaya ulaşamıyor. Tarım sektörünün gıda ve canlı hayvan ihracatı bu yılın ilk 8 ayında % 5,8 oranında artmışken buna karşılık aynı dönemde gıda ve canlı hayvan ithalatı % 25,1 oranında artış göstermiştir. Bu veriler göstermektedir ki; gün geçtikçe tarım ve hayvancılık sektörümüz dışarıya bağımlı hale getirilmektedir. Salgın döneminde önemi iyice anlaşılmış olan tarımsal üretime kalkınma planında geniş yer verilmeliydi. Ancak ne hazin ki bunu göremiyoruz. Baktığımızda; 2023’te katma değerin sektörel dağılımında Tarım % 6,9’luk oranda yer alırken, bu oran 2028 planlamasında % 6,2’ye düşürülmüştür. Böyle bir planlama; açıkça tarım ve hayvancılığın önemsenmediğinin itirafı konumundadır. Dünyada gıda enflasyonunun en yüksek olduğu 4. Ülke konumundayız. Siz tarımı önemsemeden bu sorunu ortadan kaldıramazsınız. Daha önce birçok defa ifade ettik; Tarım bir milli güvenlik meselesidir. Kalkınma planı hazırlanırken tarım ve hayvancılığın geri planda bırakılması kabul edilemez bir durumdur. Siz eğer tarım ve hayvancılıkta ithalata dayalı, üretimi baltalayan politikaları uygulamaya devam ederseniz gıda enflasyonunu önleyemez, tarım ve hayvancılığı ayağa kaldıramazsınız. 2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu’na göre; her yıl milli gelirin en az % 1’ini çiftçilerimize destek olarak ödemek kanuni zorunluluk iken iktidarın ödediği destekler hiçbir yılda bu orana ulaşmadı. Verilen destek her yıl milli gelirin ortalama sadece binde 3 oranında kaldı. Çiftçinin hakkı olan destekleri tam ve zamanında ödemeyen bir iktidar, tarımda kalkınmayı gerçekleştiremez. Palanın bütününe baktığımızda; özellikle de tarım ve hayvancılık alanında kayıp bir dönem geçeceğinin işaretidir. On İkinci Kalkınma Planı, dün genel kurulda görüşüldü ama tek kelimesi dahi değiştirilmedi. Bu plan, diğerlerine oranla ruhsuz ve heyecansız bir plandır. Biz, iyi niyetlerle ilgili hüsnü zan yapsak da, yıllardır laf kalabalığı yapan bir iktidarın ülkemizi kalkındırabileceğini düşünmüyoruz. Tekrar ifade ediyorum; ‘ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’ demiş büyüklerimiz.”