İstanbul Milletvekilimiz Birol Aydın, TBMM bütçe görüşmelerinde Saadet-Gelecek Grubu adına İçişleri Bakanlığı’nın bütçesi üzerine söz aldı.
Aydın, konuşmasında şunları söyledi;
“Tabii, bizden önce hem muhalefet partisindeki arkadaşlarımız hem iktidar partisindeki arkadaşlarımız her 3 Bakanlıkla ilgili de düşüncelerini, kanaatlerini söylediler ama ben bütün bunları dinlerken, özellikle iktidar partisindeki arkadaşları dinlerken Nasrettin Hoca'nın hikâyesi aklıma geldi, meşhur ciğer, kedi hikâyesi var ya. Hikâyenin sonunda hanımına diyor ya "Hanım, kedi buradaysa ciğer nerede, ciğer buradaysa bizim kedi nereye gitti?" diye. Değerli arkadaşlar, neticede bütçeyi konuşuyoruz; işte bütçe ortada, açık ortada, faiz ortada, tarıma ayrılan miktar ortada, Tarım Kanunu'nda tarıma verilmesi gereken destek miktarı ortada, Ticaret Bakanlığı rakamları ortada, ithalat-ihracat rakamlarımız ortada; bütün bunlar ortada, net, TÜİK rakamları açısından da ortada. Tabii ki biz Saadet Partisi olarak, Gelecek Partisi olarak "Öldük, bittik, mahvolduk." demiyoruz ama durum iyi değil yani. Siz "Şaha kalktık, her açıdan çok iyi noktalardayız" dediğiniz zaman bu cümleleri kurmayı vicdani, akli bir gereklilik olarak görüyoruz. Ya, olmaz arkadaşlar, bu tarımda, siz sokakta değil misiniz? Köye, kasabaya gitmiyor musunuz? Bu kadar işsiz var, bu kadar istihdam dışı insanımız var, bu kadar öğrencimiz var yani her açıdan dökülen bir taraflarımız var, bunu siz de yaşıyorsunuz. Yani rakamlar bu kadar ortadayken ciğer, kedi hikâyesini anlatmak durumunda kaldım ama ben İçişleri Bakanlığımıza dönüyorum.
Dünyanın tamamında bütün insanların üç temel talebi var: Birisi özgürlük, diğeri güvenlik, üçüncüsü refahtır. İktidarların da pek tabii olarak asıl sorumluluğu bu üç temel ihtiyacı yerine getirmektir. Zaman zaman iktidarlar birini diğerine tercih edebilirler, birini gerekçe göstererek diğer ikisini perdeleyebilirler ya da bunu hissettirirler, bunu görüyoruz. Bizim açımızdan bunlar birbirini tamamlayan mütemmim cüzlerdir. Bu açıdan ben de Nasrettin Hoca'nın hikâyesinde olduğu gibi diyorum ki: Özgürlük yok, güvenlik nerede? Refah yok, özgürlük nerede? Güvenlik yok, refah nerede? Yani böyle bir çelişkili durum içerisindeyiz. İktidar dönemsel olarak bunlardan bazılarını bir diğerini gerekçe göstererek ortadan kaldırıyor.
Şimdi, 2025 yılına günler kala bir toplantı, çalışma içerisindeyiz. Bir hukuk devletinde hiç olmayacak olan kayyımlar meselesini hâlâ devam ettiriyoruz. Ülkemizde siyasilerden, sanatçılardan, bilim insanlarından daha fazla bilinen çete liderleri, şu şu baronların olduğunu biliyoruz. Sokaklarımızda her gün bir başka cinayet işleniyor. Sanalda da durum bundan hiç farklı değil. Sanal kumar ve bahis çetelerinin ne olduğunu aileler yakından biliyorlar ve son zamanlarda çok da gündemde. Bu arada Sayın Bakanımız aramızda değil ama hep beraber telefonumuzu açtığımız zaman, herhangi bir siteye girdiğimiz zaman önümüze çıkan ilk reklamların ne olduğunu bildiğimizi zannediyorum. Benim mi sadece dikkatimi çekiyor? Mesela, Türkiye'de son zamanlarda yasa dışı bahis ve kumar çeteleriyle ilgili, bir kısım sanatçılar, sporcularla ilgili de çokça gündem oldu, konuşuldu. Yani enteresan, bu sanal kumarın yasallıkla gayri yasallık arasındaki farkını ben bir türlü anlayamıyorum mesela. Yani biz neyin mücadelesini veriyoruz? Yasa dışı bahisle yasa içi, kanuni bahis arasındaki fark ne?
Biz, gençlerimizi, çocuklarımızı bahisten, kumardan mı kurtarmak istiyoruz yoksa vergilendirilmemiş parayı mı kurtarmaya çalışıyoruz? Yahu, futbol maçı izliyorsunuz, futbolcuların şuralarında -isimlerini şimdi zikretmek istemiyorum- saha kenarlarında, tabelalarda ismini zikretmek istemediğim onlarca ilan var "A, A, A" Ya, bu ne menem bir şeydir? Akıl tutulması bu yani! Yani, bütün gençliğimiz âdeta bu girdabın içerisinde, sanal bahis çetelerinin pençesi altında; bunu iktidar da biliyor, bununla mücadele de ediyor ama mesele, yasa dışı ve yasa içi meselesi çerçevesinde kalıyor. Ben anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Yani, bu, feci bir durum. Bunun üzerine üzerine gitmemiz gerekiyor; yasal olanı, yasal olmayanı olmaması gerekiyor.
KUMARLA UYUŞTURUCU TERÖRLE EŞ DEĞER TUTULMALIDIR
Ayrıca, ben İçişleri Bakanlığımızın son zamanlarda, son dönemlerde birtakım ilanları, duyuruları, şu çetenin, bu çetenin üzerine çöküyor olması... "Şu kadar narkotik operasyon yapıldı, şu kadar, şu tonda şunlar elde edildi." Bunları kıymetli ve değerli görüyorum. Bunu bir mücadele olarak kıymetli görüyorum ama diyorum ki bataklıktaki timsahlara ne zaman sıra gelecek?
Çünkü bu uyuşturucu illeti sandığımızdan daha fazla kasıp kavuruyor ortalığı. Anneler, babalar çaresizlik içerisinde çünkü bunun zengini fakiri, dindarı dindar olmayanı değil, bir an bulaştığınız zaman bundan kurtuluş yok. Parası, gücü, imkânı olanların belli süre bunu temin etme durumu söz konusu ama orta ve alt gelirdeki insanların, ailelerin bununla mücadele etme imkânı yok. Onun için, ben İçişleri Bakanlığımızın -sinekler de önemlidir ama- şu timsahın, bataklıktaki timsahın tepesine de binmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, bu iki meselenin, kumarın, uyuşturucunun bir millî güvenlik meselesi olduğunu ve terörle eş değer tutulması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Bunun yanında İçişleri Bakanlığımızın tabii kendine bağlı 5 ayrı kuruluşu var; bunlarla ilgili de kalem kalem bütün bütçe rakamlarını konuşacak değilim, önümde bu rakamlar var.
Emniyet, Jandarma, Sahil Güvenlik, Göç İdaresi ve AFAD; bunlarla ilgili de ben dikkatinizi çekmek istiyorum yani her şey güllük gülistanlık demeyelim, özellikle göç ve afet yönetiminde büyük eksikliklerimizin olduğunu biliyoruz; bunun üzerine üzerine gidip tamamlamamız gerektiğini düşünüyorum. Yaşanan acı tecrübelerden ileri derecede istifade etmemiz gerekiyor.
EMNİYET TEŞKİLATINDAKİ PERSONELİN TALEPLERİ DİKKATE ALINMIYOR!
Ben, yine İçişleri Bakanlığımıza dönüyorum. Bütün personelimiz için geçerli, bütün bakanlıklar için geçerli olmakla birlikte yıllardır bu konuşuluyor, biraz önce muhalefet partisinden arkadaşlarımız da dile getirdiler. Personelimizin yani Emniyet teşkilatımızdaki personelimizin taleplerinin hiç dikkate alınmadığı bir yasama dönemini, bir bütçe dönemini tamamlıyoruz yani yanıtsız, sümen altı edilmiş birtakım meselelerimiz var. Bunlar nedir? Uzun ve düzensiz çalışma saatleri, polislerimizin fazla ve ek ücretsiz mesaileri -bu hayati mesele- ikinci şark görevi gibi meseleler Emniyet camiasının en önemli meselelerdir; bu konuda titizlik gösterilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda ben dönüp hem 3 Bakanımıza hem de bütün Bakanlıklara söylüyorum: Özel kalem birimleri ve danışmanlar için sonuna kadar açılan muslukların diğer personelimiz için, çalışanlarımız için sonuna kadar kısılmasının adil olmadığını ifade ediyorum. İtibardan tasarruf olur ama çalışanın alın terinden tasarruf olmaz; bu hassasiyeti gözetelim. Arabadan, binadan tasarruf edilir ancak personelin özlük haklarından tasarruf edilmez; bugüne kadar edildi, bundan sonra edilmez. Bu görev sürelerimiz gelip geçecek, kendi dönemimizde en azından personelimizin bu şark görevi, uzun mesai, ücretsiz mesai meselesini behemehal gözden geçirelim.
Ayrıca, bu adalet meselesinde İçişleri Bakanlığımız ve adalet iç içe girmiş durumlardır pek tabii olarak. Örümcek ağı adaletine son verilmeli, küçük sinekler ağa takılırken büyük sinekler ağı delip geçmemeli. Biz doğru nedir, yanlış nedir, hak nedir, batıl nedir, faydalı nedir, zararlı nedir gerçekte biliyoruz; bunu yapma hususunda titizlik gösterelim. Kırmızı ışıkta durmak yasak, duracağız ama geçiyoruz. Buradaki teamüller de böyle, biz kurallara uyalım, kuralları işletelim. Nitelikli eğitim demek, daha az suç demektir. Daha fazla istihdam demek, daha az suçlu demektir. Bu nedenle, toplumsal huzur ve güvenliğimizin tesisi adına en çok biz siyasilere, bizden de daha çok iktidardaki arkadaşlarımıza sorumluluk düşüyor.”