İstanbul Milletvekilimiz Birol Aydın, TBMM bütçe görüşmelerinde Saadet-Gelecek Grubu adına söz aldı.
Bir bütçe maratonunun daha sonuna yaklaşıldığına dikkat çeken Aydın, şunları söyledi;
“Biz muhalefet milletvekilleri olarak eksiklikleri, yanlışları, itirazlarımızı ve tekliflerimizi burada bu kürsüde dile getirdik fakat Parlamento aritmetiği iktidar lehine olduğu için yine tek bir virgülüne dahi dokunulmadan bu bütçe bu Parlamentoda kabul edilecek. Bizler ise bu kürsüde yaptığımız itirazlarla, tekliflerle tarihe şerh düşmüş olacağız.
Evet, bütçe matematiktir ancak bütçenin bir de felsefesi vardır. Rakamlar bu bütçe hakkında zaten çok şey söylüyor. Rakamları harflere, kelimelere, cümlelere döktüğümüz zaman da bu bütçeyi hazırlayan felsefeyi, anlayışı, ruhu ve manayı anlamış oluyoruz. Bütçede yer alan yüzlerce rakamı kalem kalem alt alta topladığımızda karşımıza şu kelimeler çıkıyor: İsraf, borç, faiz, vergi; bu bütçenin matematiğinin Türkçe özeti budur. Maalesef, 2025 bütçesini işte bu dört kelimeyle özetleyeceğiz: Borç, faiz, vergi, israf.
Bütçeler, iktidarın vaatleri ile karneleri arasındaki farkı net bir şekilde ortaya çıkarır. Bu yılki görüşmelerde pek çok milletvekili arkadaşımız farklı açılardan vadedilenler ile gerçeği çeşitli şekillerde kıyas ederek ortaya koydular. Ancak ben iktidarda bulunan arkadaşlara farklı bir soru sormak istiyorum: Vadettiğiniz Türkiye bu değildi, rakamlarla bu anlaşılmıştır. Ancak ben iktidar sıralarındaki arkadaşlara diyorum ki: Hayalinizdeki ülke bu muydu? Bunu tüm samimiyetimle, vicdanlarınıza seslenerek soruyorum: Hayalinizdeki Türkiye bu muydu? İsraf, borç, faiz ve vergiyle özetlenen bir bütçe hazırlamayı hayal etmiş miydiniz? Tayyip Bey Belediye Başkanlığından uzaklaştırılıp cezaevine girdiği akşam hayal ettiğiniz Türkiye tablosunun herhangi bir yerinde kayyumlar ve KHK'ler meselesi var mıydı? Özgürlükler noktasında, adalet hususunda tasavvur ettiğiniz ülkeyle bugünkü Türkiye açısından açı hangi derecede gerçekleşmiştir? Başörtüsü eylemleri sırasında üniversite önlerinde otururken özlem duyduğunuz idari anlayışla bugünkü idare anlayışı aynı mıydı? Gençken, iktidar hayali kurduğunuz günlerde, her 10 gençten 7'sinin imkân ve fırsat bulsa bu ülkeden dışarı, başka bir ülkeye gitmek isteyeceğini düşünebiliyor muydunuz? Necip Fazıl'ın "Bir kişiye tam dokuz,/ Dokuz kişiye bir pul./ Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa." dizelerini öfkeyle okuduğumuz o günlerde, gelir dağılımı adaletsizliği karşısında hissettiğiniz duygularınızla bugünkü tabloyu değerlendirdiğinizde ne düşünür, ne söylerdiniz? En acısı ise ahlaki yıkımın, değerlerimizin ve kavramlarımızın uğradığı tahribatın bu denli ağır olduğu bir Türkiye'yi hayal edebilir miydiniz?
Ben biliyorum ki sizler böyle bir Türkiye'yi hayal etmemiştiniz. Emeklilerimizin ve asgari ücretlilerimizin açlık, diğer bütün çalışanlarımızın kahir ekseriyetinde yoksulluk sınırının altında kaldığı bir Türkiye'yi hayal etmemiştiniz. Uyuşturucu, kumar, bahis ve suç çetelerinin sokaklarımızda cirit attığı bir Türkiye'yi kesinlikle hayal etmemiştiniz. Eminim ki, 90'lı yıllarda kurduğunuz Türkiye hayalinde Gazze'de olup bitenler karşısında bu kadar sessiz ve pasif bir Türkiye'yi hayal etmemiştiniz. İsrail'in yaptığı soykırımları ve devam eden ticareti protesto eden gençlerin karga tulumba gözaltına alınıp yargılandığı bir Türkiye'yi hiçbir şekilde hayal etmemiştiniz.
Bazı zamanlar olur ki hedefler ıskalanabilir, vaatler yerine getirilemeyebilir ancak yolun sonunda yola çıkarken kurulan hayaller unutulmuşsa elde edilen iktidar bir kazanç değil, büyük bir kayba dönüşmüş demektir. Ne yazık ki buna kazana kazana kaybetmek denir.
Bugün bugünkü size değil, yirmi-yirmi beş yıl önceki sizlere konuşmak istedim. Sözlerim belki sizin rozetlerinizdeki filtrelere takılabilir ancak hiçbir filtre takılmadan gençliğinize, kurduğunuz hayallere, vicdanlarınıza ulaştığına eminim. Bugünkü gençliğimiz için gençliğinizde kurduğunuz Türkiye hayalini tekrar hatırlamanızı istirham ediyorum.
Hayalinizdeki Türkiye ile bugünkü Türkiye arasında makas farkını kapatmak için sizleri herkes için iyi, herkes için güzel, herkes için faydalı ve herkes için doğru ve adil olan adımları atmaya davet ediyorum, sizi yirmi-yirmi beş yıl önceki hayallerinize davet ediyorum. Peki, öncelikli adımlarımız ne olmalı? Allah izin verirse, bir yıl sonra yine burada 2026 bütçesinde bir araya geleceğiz ve tekrar bütçeyi konuşacağız. Hangi adımlar atılmalı ki seneye bugünkünden farklı bir bütçeyi ele alalım. Öncelikle atılacak her adımda ahlak ve adalet esas alınmalıdır. Eleştiri ve tekliflere peşinen kulak tıkanmamalıdır. Politikalar bugünü kurtarmaya dönük değil yarınlarımızı öngörerek belirlenmelidir. Unutulmamalıdır ki, iktidarda kalmak önemlidir ancak daha da önemli ve kıymetli olan, iktidardan ayrılırken geride güzel bir miras bırakabilmektir. Faiz ve banka odaklı ekonomik anlayıştan vazgeçilmeli, üretim ve istihdama öncelik verecek reel ekonomiye geçiş sağlanmalıdır. İsraf borçlanmayı getirir. Daha fazla borçlanma daha fazla faize mahkûm eder, daha fazla faiz ise daha fazla vergi demektir. Bu nedenle bu kısır döngüyü kırabilmenin, borç-faiz-borç sarmalından çıkabilmenin ilk şartı ülkemizin kaynaklarını israf eden anlayışı kökünden terk etmektir.
Aslında hepimiz doğru nedir, yanlış nedir, ülkemiz ve milletimiz için atılması gereken adımlar nedir, kaçınılması gereken hususlar nedir biliriz. Bunları tek tek sıralasak yüzde 99'unda hep beraber antant kalırız ama nedense yüzde 99'unda antant kaldığımız hususlarda, yerine getirme hususunda, yürütme hususunda büyük ve önemli eksiklikler ortaya çıkarıyoruz. Öyle olduğu içindir ki bugünkü borç-faiz-borç sarmalı içerisindeki bir bütçeyi on iki gün süreyle konuşmak durumunda kalıyoruz.
Öyleyse hep beraber ortak iyiyi ve ortak faydayı esas alacak adımları samimiyetle atalım diyor, en azından 2026 bütçesinde bu anlayışın yansımalarını görebilmeyi temenni ediyorum.”