Hatay Milletvekilimiz Necmettin Çalışkan, TBMM 2025 bütçe görüşmelerinde Saadet-Gelecek Grubu adına söz aldı.
2025 yılı bütçesi hakkında dikkat çeken değerlendirmelerde bulunan Çalışkan, şunları söyledi;

“Önce, bütçenin tümü 14,7 trilyon gideri olan, 12,8 trilyon geliri olan, baştan iflası ilan edilen bir bütçeyi görüşüyoruz. Bütçe ki en büyük gider kalemi 2 trilyonla faiz. Faiz, faiz, faiz. Bunu bir tarafa bırakıyorum, iktidar mensubu arkadaşların tümü söz birliği etmişçesine 23'üncü bütçe olduğunu söylüyorlar, zaten bundan başka da övünebilecekleri bir şey yok. Denk bütçe -gelirle giderin eş olması- gibi bir husus hiçbir şekilde gündemlerinde değil. Tabii, kendi dönemleriyle kıyaslandığını söylüyorlar. Sultan Reşat Efendi'mizden beri iktidardasınız, bir yüz yıl daha kalsanız ülkeyi adım adım batırmaya herhâlde devam edeceksiniz.

Ulaştırma Bakanlığı -Sayın Bakan burada- gerçekten ülkemizde sicili en bozuk kurumlardan biri. ‘Ulaştırma Bakanlığı’ denildiğinde, müteahhitler akla geliyor. Hâlbuki, siz, şoförlerin, esnafın, sınır kapılarının, her yerin bakanısınız ama bakanlık sadece müteahhitlerle biliniyor. ‘Ulaştırma Bakanlığı’ denildiği zaman sadece ‘garanti’ kelimesi akla geliyor çünkü faizci hükûmet her şeyi kâra göre hesap eder, onun için de garantili köprü, garantili otoyol, garantili havaalanı; her şey garanti, garanti! 

Neyle kıyaslayacağız? Eskiden ‘2023 hedefi’ diye bir şey vardı, bakanlıklardan silindi çünkü bunların hayal olduğu, hiçbir şekilde gerçekleşmeyeceği görüldüğü için. Eskiden aziz milletimiz vergi verir, bu verdiği vergisi yol, su, elektrik olarak dönerdi, şimdi yine vergi veriyor, daha çok vergi veriyor ama ne hikmetse kullandığı otoyollara, köprülere daha fazla para veriyor; bu vergiler nereye gidiyor, anlamak mümkün değil. 

Bugün tarihin en yüksek fiyatla otoyolu, köprü geçişleri ve havaalanı hizmetlerini aldığımız bir dönemi yaşıyoruz. Elbette özelleştirmelerle ilgili de şöyle bir durum, ortadaki kârlı yatırımlar... Bakın, maalesef kârlı yatırımlar özelleştiriliyor, zararlı yatırımları ise kamu yapıyor; demir yollarında maliyet yüksek, onun için kamu kendisi yapıyor; bunu hangi mantıkla bu hâle getirdiklerini anlamak mümkün değil. 

Önemli temel sorunlarımızdan biri şu; genel olarak politikalardaki belirsizlik, entegrasyon, koordinasyon eksikliği. Bakın, Çukurova bölgesinde, Mersin'de liman var, az ötede Yenice Lojistik Merkezi var, az ötesinde Çukurova Havaalanı açıldı, 3'ü de kargo hizmeti veriyor; çok kısa mesafeler olmasına rağmen her birinde indir-bindir, yeniden kara nakliyesi yapmak zorundasınız. Çukurova Havaalanı'ndan şehre giriş-çıkış için taksicilere veya oradaki pahalı ulaşım alanlarına teslim olmak zorundasınız çünkü koordinasyon yok. Şu iş yapılacak, yap. Ya, bunun önü nedir, arkası nedir, kârı nedir, zararı nedir; bunların hiçbiri yok. 

Başka bir örnek, İstanbul'da Haydarpaşa Garı. Ya, Allah'tan korkun! Yüzyılı aşmış bir kurum, o kadar stratejik bir yerde, bir tarafı liman, bir tarafı deniz taşımacılığı, Kültür Bakanlığına devrediliyor. Ne olacak? Kültür tesisi, turizm tesisi olacakmış. Oysa, burayı Kültür Bakanlığı kendisi de işletmeyip üçüncü bir şahsa devredecek. Eğer buranın gerçekten boşuna yapıldığını düşünüyorsanız ama kullanılabilir olduğu hâlde siz kapasiteyi yüzde 20 düşürüp tesisi turizme  devrederseniz bu ülkeye iyilik yapmış olmazsınız. 

Ulaştırma ve altyapı deyince gerçekten mesele çok. GSM alanı, cep telefonu hizmetlerinde tamamen başka bir devlete bağlı kurummuş gibi, serbest piyasa, rekabet ortamından bağımsız ülkeyi teslim alıyorlar ve üç yıl garantideler.

NAKLİYE SORUNU

Başka bir hadise nakliyeciler. Uluslararası temel kurallardan biri mütekabiliyettir diyoruz; dışarıdan gelen TIR'cılar, Türki cumhuriyetlerden, İran'dan gelenler boş olduğu için ülkemizden yük alıp gidiyor, bizim TIR'cımız başka ülkelerden alamıyor. Biz, dışarıdan gelen adama ücret almadan yük yüklemesine müsaade ediyoruz ama komşumuzda bizim nakliyecimiz bin dolar para ödüyor ancak Bakanlığın eminim bunların hiçbirinden haberi bile yok çünkü muhatapları sadece müteahhitler, muhataplarının içerisinde lojistik sektörünün hiçbiri yok. 

Başka bir hadise 21/b. Ya, Allah'tan korkun ya! Şu açıklanan rakama göre, verilen ihalenin yüzde 96'sı böyle çıkarılmış, 21/b acil ihale. Ani bir afet olur, hastane çok acil yapılacaktır; verirsin ama bütün ihaleler acil, 21/b. 6 milyara adliye yapacaksın, götüreceksin, çok acil; ihale yapsanız yirmi gün zaman geçecek, iki ay zaman geçecek, adrese teslim gidemeyeceği için acile çeviriyorsunuz. Tabii, burada belki "Yukarıdan talimat geldi, sorumluluk bizde değil." diye düşünebilirsiniz ama vebaldesiniz. Eğer bu milletin kuruşu, yetim hakkı gasbediliyorsa bunda emeği, imzası olan herkes sorumludur, toprağın altında da üstünde de hatırlatmak isterim. 

Başka bir husus taşeron işçiler. Türkiye'nin en gözde kuruluşlarından biri PTT kaç yıldır personel almıyor, taşeronlara verilmiş, cumartesi, pazar çalışıyor. Keza Karayolları çalışanları, taşerondakiler kadroya geçmiyor ama bunların hiçbiri gündemde yok. Biraz sonra "Falan yere şu kadar büyüklükte bir havaalanı yaptık." Hep büyük, devasa projelerden müteahhitlerin ne kazanacağını bize aktaracaklar.

LİMANLARA MAL GELMİYOR! 

Grup Başkan Vekilimiz Bülent Kaya: “Bu Bütçenin Adı Vatandaşı Silkeleme Bütçesidir!” Grup Başkan Vekilimiz Bülent Kaya: “Bu Bütçenin Adı Vatandaşı Silkeleme Bütçesidir!”

Başka bir hadise, bakın, limanlar sorumluluğunuzda.  Limanlara gemiyle mal geliyor, üç ayda çekemiyorsun. Niye? İşlemler zor oluyor, bir taraftan da firma demuraj ödemek zorunda kalıyor. Hâlbuki, bu süreç -artık elli yıl öncesinin ülkesinde yaşamıyoruz- bütün işlemler bir hafta içerisinde bitirilebilir; iki ay, üç ay ürünler bekliyor, bir taraftan da maalesef masraflar ödeniyor. 

Tabii, "liman" deyince başka veballeriniz de var. Mesela, Özgürlük Filosu aylardır bekliyor, korkunuzdan gidip "Biz imzayı atalım vebal bizden gitsin." diyemiyorsunuz ama öbür taraftan başka gemilerin neler taşıdığını biliyorsunuz. Gemi çıkıyor, hedefi belirsiz; gemi çıkıyor, Kıbrıs'a, İtalya'ya, Mısır'a yazıyor ama adresi belli, bunu da en azından vicdan azabı olarak hatırlayın diye burada hatırlatmak istiyorum. 

Başka bir husus, kara sınır kapıları. Kara sınırlarında tırlar zaman zaman günlerce bekliyor. Bunların hepsi millî servet, kayıp. Bunu bir an önce hızlandıralım. Bakanlığın özellikle ulaşımla ilgili çok büyük sorumluluğu olduğunu hatırlatmamız gerekiyor. 

ENERJİ KONUSU BAŞLI BAŞINA BİR PROBLEM

Benim esas konuşmam enerjiyle ilgiliydi. Enerji hadisesi ise başlı başına bir problem. Türkiye'de en şaibeli kurumların başında herhâlde Enerji Bakanlığı geliyor. Ne zaman "Enerji Bakanlığı" bir cümlede geçse okus pokus, her türlü olumsuzlukların yaşandığına şahit oluyoruz. 

Bakın, Enerji Bakanlığı... Ya, ülke olarak yer altı madenleri, yer üstü zenginlikleriyle dünyada en önemli ülkelerden biri iken nasıl başarıyorsunuz da biz enerji alanında cari açık veriyoruz; anlamak mümkün değil. 

İkinci mesele, bu enerji alanlarındaki bütün işler, maden ocakları, taş ocakları, her şey âdeta insan bedenine yapılan ameliyat gibidir, çok titiz davranılması gerekir. Deprem bölgesindeki köyün içine, çiftliğin bitişiğine, evin yanına taş ocağı... Neymiş? ÇED ruhsatı yokmuş. Niye yokmuş? Deprem... Ya, insaf edin, ülkenin geleceğini karartıyorsunuz. Madem bu kadar maden çıkarılıyor, "Çıkar da ne olursa olsun." asla denemez. Eğer varsa mevzuattan kaynaklı...
 
Enerji meselesi gerçekten ülkenin yüz karası bir mesele. Buna tekrar döneceğiz ama şunu söyleyeyim otoyollarla ilgili: Sayın Bakan, 2000 yılından beri Hatay'da 1 metre uzunluğunda otoban yapılmadı, hiç olmazsa bu dönem bu açığı giderin, Belen Tüneli'ni hızlandırın; Belen Tüneli'ne yapılacak olan yatırımlar ülkenin tarihi için, ülkemiz için önemli. 

Başka bir hadise, maalesef, ne hikmetse Hatay'ımız her zaman olduğu gibi şimdi yine mağdur, şimdi yine üvey evlat muamelesi görüyor. Mersin-Adana-Osmaniye-Gaziantep hattında yüksek hızlı tren yapılıyor, 60 kilometre uzasa Kırıkhan'a kadar gelecek -Sayın Bakanın da memleketi sayılır- ama bu uzamıyor, gelmiyor."
 
 

Editör: Saadet Gündem