TBMM Genel Kurulu’nda 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin tümü üzerine görüşmeler devam ediyor.
TBMM Genel Kurulu'nda konuşan Saadet-Gelecek Grubu Grup Başkanvekili Bülent Kaya; "Siz bu bütçeyle zengini kayırıyor, vatandaşı silkeliyorsunuz. Belediyeleri silkeleyip silkelememek sizin takdirinizde. Silkeleyecekseniz parti ayırmadan herkesi silkeleyin. Ama hiç olmazsa şu gariban milyonları silkelemekten vazgeçin" dedi.
Saadet-Gelecek Grubu Grup Başkanvekili Bülent Kaya, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
"Plan Bütçe Komisyonu ile Kesin Hesap Komisyonu'nun ayrı ayrı çalışılması gereken bir süreç olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Zaten Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile parlamentonun bütçe yapma yetkisi ortadan kaldırılmıştı ama Sayıştay uygulamarıyla maalesef TBMM'nin bütçeyi denetleme yetkisi git gide daha da azalıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yasama fonksiyonunun yanında bir de denetleme fonksiyonu vardır. Bu fonksiyonu sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmek adına kesin hesaplama için ayrı bir komisyon kurulmalı. Böylece hükümete bu milletin kuruşunu teslim ederken bu paraları ne şekilde harcadığını millet adına daha sağlıklı bir şekilde değerlendirme imkanı olur.
Sayıştay raporlarının sansürlü gelmesi, Plan Bütçe Komisyonunda yeterince tartışma imkanının olmaması, muhalefetin usül tartışmasına dair tekliflerinin reddedilmiş olması, Sayıştay raporlarının şeffaflığa aykırı şekilde sunulmuş olması Sayıştay'ın da iktidarın bütçesini denetlemesini ortadan kaldırmıştır.
Kaya: "Siz bu bütçeyle zengini kayırıyor vatandaşı silkeliyorsunuz"
Türkiye yoksulun her gün yoksullaştığı zenginin her gün zenginleştiği bir sürece doğru gidiyor. Hatta o kadar kötüleşti ki orta gelir diye bir şey kalmadı. Bunun doğal bir süreci olarak gelirin, refahınn ve büyümenin adil bir şekilde bölüşülemediği bir Türkiye'den bahsediyoruz. 2024'ün büyüme rakamlarına baktığımızda son üç çeyrekte bir önceki çeyereğe göre büyüme rakamları düşen bir Türkiye var. Bu ne demek? Ülke ekonomisinin resasyon yani durağan döneme girdiğini tarif ediyor. Kötü günler geride kaldı diyordunuz ya daha kötü günler bizi bekliyor demek.
Asgari ücret Türkiye'de yaygın olarak bir ücret haline geldi. Asgari ücretin rakamından ziyade satın alma gücündeki düşüklüğün ve asgari ücretle geçinen insanların ev kiralarını ödemekte zorlandığı Türkiye ile karşı karşıyayız. Enflasyonist ortamda yılda 2 kere arttırılan asgari ücretin 2024 yılının Ocak ayında sadece bir kez arttırıldığını gördük. Ekonomi iyiye mi gidiyor? Hayır. İktidarın ocak ayında biraz daha az temmuz ayında biraz daha asgari ücrete zam yaparak asgari ücretliyi enflasyona karşı koruması gerekirken 31 Mart'ta iktidar sağlıklı bir sonuç alabilsin diye 1 Ocak'ta biraz daha fazla arttırılarak sandık sonuçlarına yansıtılması istendi.
Siz bu bütçeyle zengini kayırıyor, vatandaşı silkeliyorsunuz. Belediyeleri silkeleyip silkelememek sizin takdirinizde. Silkeleyecekseniz parti ayırmadan herkesi silkeleyin. Ama hiç olmazsa şu gariban milyonları silkelemekten vazgeçin. Bu bütçenin zenginden alınıp fakirin gelir dağılımının düzeltildiği bir bütçeye evrilmesini temenni ediyor ve bu bütçeye de veto edeceğimizi belirtmek istiyorum."
Şahin: "Madem bu kadar büyüyoruz, o zaman benim emeklim neden 12 bin 500 lira maaşa mahkum edildi"
Saadet-Gelecek Grubu Grup Başkanvekili İsa Mesih Şahin de bütçenin tümü üzerine partisi adına söz alarak şöyle konuştu:
"Bütçe, bir devletin ruhunu yansıtır. Devlet dediğimiz mekanizma bir yanıyla da bütçedir. Bir bütçeye baktığımızda devletin kudretini görürsünüz. Doktorunu, sanayicisini, KOBİ’sini, esnafını, memurunu, işçisini, köylüsünü görürsünüz ya da göremezsiniz. Biz bu bütçeye baktığımızda maalesef kalıcı hale gelen bir yoksulluk görüyoruz; istihdam, yatırım göremiyoruz. Faiz borcu, bütçe açığı, devletimizin borçlanmasını, milletimizin fakirleşmesini görüyoruz. Bir sene daha açlığa tahammül etmek zorunda kalan emeklimizi görüyoruz.
Faiz odaklı bu bütçe, ardında büyük bir ekonomik ve sosyal yıkım bırakıyor. Ne yazık ki Eylül 2024 itibarıyla 14.8 milyon kişi düzenli yardıma muhtaç hale gelmiş. 2024 yılının ilk yarısında kredi kartı borçları sebebiyle icraya düşen kişi sayısı 1 milyon 63 bin 379 kişiye ulaşmış. Bankaların takibine düşen borç miktarı 46 milyar liradan 89 milyar liraya ulaşmış. KOBİ’lerin bankalara kredi borcu 4 trilyon lirayı aşmış. Böyle bir ortamda sosyal adaletten nasıl bahsedeceğiz? Madem bu kadar büyüyoruz, o zaman benim emeklim neden 12 bin 500 lira maaşa mahkum edildi? Asgari ücretli vatandaşım neden kirasını ödeyemez hale geldi? Memurum neden maaşıyla bir ev alamaz hale geldi? Ekonomi büyüyor olabilir ama bu büyüme kimin refahını artırıyor? Büyümek yetmez, önemli olan adil büyümektir. Burada emeklimize ve asgari ücretlimize verilecek zammın insan onuruna yakışır olması elzemdir.
Şahin: "İsrail’in Suriye’de yayılmacı politikasına asla müsaade edilmemelidir"
Bir devletin var oluşunun temelinde adalet esastır. İnsanlar, mahkemelerden yüz çevirirken, yargıya güven endeksi düşerken, avukatların yetkinliği değil de siyasi bağlantıları sorgulanırken değil Avrupa’nın, Amerika’nın; yedi iklimin en büyük adalet sarayını da inşa etsek adil olamayız. Rüşvet, her kapının aralığından sızmaya başlar, her köşe başında bir çete türemeye başlar. O çeteler, savcılarımızı makamında tehdit eder, yenidoğan yavrularımızı katlederler, gençlerimizi uyuşturucu belasına sürüklerler. Aile birliğimiz yok olur ve toplumsal çöküşümüz başlar. Yaşadığımız bu ekonomik krizle sadece cebimizdeki parayı kaybetmiyoruz; ahlakımızı, adaletimizi, kamu düzenimizi, neslimizi, geleceğimizi kaybediyoruz. Bu gidişi tersine çevirmemiz şarttır.
Dış politikada yaşanan gelişmeler, fırtınalı günlerin yaklaştığını haber vermektedir. Uluslararası alanda yükselen tansiyon, yalnızca bölgesel çatışmaları körüklemekle kalmıyor, ülkeler arasındaki gerilimi de her geçen gün daha da tırmandırıyor. Bölgemizde yaşanan bütün çalışmalar bize, güçlü ve caydırıcı bir savunma sistemi kurmanın hayati önemini bir kez daha göstermektedir. Suriye’de yaşananlara seyirci kalmamız mümkün değildir. Türkiye, Suriye’de tarihi bir sorumluluk üstlenmiş, üstlenmeye de devam edecektir. Ülkemiz, yeni dönemde Suriye’nin toprak bütünlüğü, refahı, güvenliği, istikrarı ve bütün Suriyelilerin içinde olacağı demokratik bir yönetimin kurulması için kardeşlerinin yanında olmaya devam edecektir. Bunun yanında, İsrail’in Suriye’de yayılmacı politikasına da asla müsaade edilmemelidir. Suriye’nin kuzeyindeyse DEAŞ, PKK gibi terör örgütlerinin milli güvenliğimizi tehdit edecek adımlarına izin verilmemeli. Ülkemizdeki Suriyeli misafirlerimizin ülkelerine onurlu, güvenli ve gönüllü geri dönüşleri de planlanmalıdır."