Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu, politikaların değişmediği sürece, isimlerin değişmesinin hiçbir anlamı olmadığına dikkati çekerek, “Önemli olan isimlerin değil politikaların ve zihniyetin değişmesidir. Zira özellikle son yıllarda defalarca tecrübe edildi ki, maalesef isimler değişse de yaklaşım değişmiyor, yaklaşım değişmeyince de sonuçlar değişmiyor! Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz, çıkmıyor! Bu nedenle bizim için ne meclis başkanının, ne cumhurbaşkanı yardımcısının ne de bakanların hiçbirinin dün bizimle aynı çatı altında siyaset yapmış olmaları bir şey ifade etmiyor, bizi bugün ne yaptıkları, nasıl yaptıkları ve yarın ne yapacakları ilgilendiriyor” dedi.
Haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Genel Başkanımız Karamollaoğlu, seçim gündeminin artık geride bırakıldığını ifade etti.
Geçim başta olmak üzere milletimizin gerçek gündemlerine, ülkemizin çözüm bekleyen problemlerine odaklanma zamanı olduğunu dile getiren Genel Başkanımız Karamollaoğlu, "AK Parti iktidarının ve Sayın Erdoğan'ın artık hiçbir bahanesi ve mazereti yoktur, olamaz. Milletimiz, kendisine bir 5 yıl daha ülkeyi yönetme vazifesini vermiştir. Temennimiz, bu süreci de geride kalan 21 yılda olduğu gibi yanlış politikalarla heba etmemesidir. Zira ülke ve millet olarak, kaybedecek tek bir saniyemiz, boşa harcanacak enerjimiz kalmamıştır.” ifadelerine yer verdi.
Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu, 2023 seçimlerinin aradan yıllar geçse de unutulmayacak bir seçim olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:
“14 Mayıs’ın ve 28 Mayıs’ın ardından hem bizler hem de kamuoyu elbette birçok değerlendirmeler yaptık ve daha da yapılacaktır. Neler oldu, neler yaşandı, ‘şöyle olsaydı böyle olur muydu’, ‘nerelerde eksik kalındı’ ve en önemlisi de ‘bundan sonra neler yapılmalı?’ soruları etrafında değerlendirmeler yapılıyor, tartışmalar yaşanıyor. Bunların her biri kıymetli ve üzerinde düşünmeye değer sorulardır elbette. Bizler de teşkilatımızla, kadrolarımızla bu sorular üzerine ayrıntılı ve titiz bir şekilde eğiliyoruz. Ancak geçen hafta da söylediğim gibi, belki de son 40-50 senenin ‘en anormal’ propaganda sürecini yaşadığımız gerçeğini ıskalamamak gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Haklı eleştirilerin başımızın üzerinde yeri vardır ve bunlardan istifade de ediyoruz. Ayrıca insanımızın değişim beklentisinin gerçekleşmemesinin üzerine yaşadığı kırgınlıkları, kızgınlıkları ve küskünlükleri de anlayışla karşılıyoruz.
DEĞİŞİM KOLAY DEĞİLDİR
Ancak her zaman olduğu gibi, yine iktidarın kulaklarına fısıldadıklarını tekrarlayanlara ve trollerin piyasaya sürdüğü cümleleri dile getirenlere de takılıp kalmıyoruz. Özellikle de ‘muhalif seçmenlere’ şu uyarıyı yapmak istiyorum; bizler bu yola çıkarken, kolayı seçmedik ki? Değişim kolay değildir; biliyoruz. 21 yıllık bir iktidara, medya gücüne, algı ve manipülasyon rüzgarlarına karşı kürek çekmek kolay değil! Tüm zorluklara rağmen, hem cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kılıçdaroğlu, hem Millet İttifakı’nın liderleri ve teşkilatları samimiyetle ve gayretle çalışmışlardır. Elbette eksikliklerimiz vardır, hatalarımız da olmuştur. Bunlar da ayrıca gözden geçirilir ve geçiriliyor. Ancak tüm bu süreci ‘seçimi kazanan haklıdır’ anlayışına indirgemek büyük bir haksızlık olur. Başarı elde etmek önemlidir fakat bu başarıyı elde ederken hangi saiklerle hareket ettiğiniz, hangi değerleri referans aldığınız da en az başarının kendisi kadar kıymetli ve önemlidir. Bazen yalancının mumu yatsıda sönmez, bazen günlerce yanmaya devam eder. Ancak bu, yalancının başarılı olduğuna işaret etmez!
İKTİDAR OLMAK KADAR İKTİDARA NASIL GELDİĞİNİZ VE O İKTİDARI NASIL SÜRDÜRDÜĞÜNÜZ DE ÖNEMLİDİR
Bazen hırsızlık yapan birisi ömrünün sonuna kadar yakalanmayabilir. Yine bu durum, o hırsızın başarılı bir insan olduğuna değil, olsa olsa ‘başarılı bir hırsız’ olduğuna işaret eder. O nedenle bizler, ahlaki ve manevi değerlerimizi hiçe sayarak elde edilen hiçbir başarıya talip olmadık, bundan sonra da olmayacağız. Bizim inancımızda ve siyaset anlayışımızda; ‘ne olursa olsun, ne yapıp edip biz kazanalım’ mantığına yer yoktur, asla da olamaz! Ne merhum liderimiz Erbakan Hocamız ne de Milli Görüş partilerinin çatıları altında siyaset yapan bizler, hiçbir zaman bu mantıkla siyaset yapmadık. Evet bunu yapmak kolaydı, yapmak bize tek başına iktidar da getirebilirdi ama bizler ahlakı ve adaleti hiçe sayarak koltuk elde etmenin derdinde değildik, bugün de olamayız! Çünkü iktidar olmak kadar, iktidara nasıl geldiğiniz ve o iktidarı nasıl sürdürdüğünüz de önemlidir. Yalan söyleyerek, iftira atarak, algı ve manipülasyona başvurarak seçim kazanmayı da, devletin tüm imkanlarını kendi çıkarlarımız doğrultusunda kullanarak iktidarda kalmayı da bizler kendimize yakıştıramayız bu yanlışlara düşmemek için de her daim Cenâb-ı Hakk’a sığınırız.
ZAMAN UMUTSUZLUĞA VE KARAMSARLIĞA KAPILMA ZAMANI DEĞİLDİR!
Bunları mazeret üretmek için asla söylemiyorum. Tüm bunları yaşadığımız süreçte neler yaşandı unutulmasın diye not düşmek adına söylüyorum. Esas kaybedenler kimlerdir biliyor musunuz? Ahlaki değerlerini ve morallerini kaybedenlerdir! O nedenle ne tüm değerleri hiçe sayarak seçim kazananlar sevinmeli ne de muhalif seçmen üzülmelidir. Zaman, umutsuzluğa ve karamsarlığa kapılma zamanı değildir! Evet bu seçim önemli bir seçimdi, kritik bir eşikti ancak unutulmamalıdır ki, bu ne ilk ne de son seçimdi. Bu ülke bizim, bu ülke hepimizin. Önümüzde çözüm bekleyen yığınla problem var. Yüzde kaç oy alınırsa alınsın bunlar yanlış politikaları benimseyen, bunlardan vazgeçmeyen bir siyasi partinin altından kalkacağı işler değildir. Bizim bir araya gelişimizin temel nedenlerinden birisi de zaten buydu. Gerçekleri görmek ve yanlışları terk etmek için hem iktidar partisi ve ona destek veren diğer siyasi partiler hem de tüm muhalefet partileri bu hususları asla unutmamalıdır. Evet, seçim bitti ancak Sayın Erdoğan’a oy veren yüz binlerce emekli de, Sayın Kılıçdaroğlu’na oy veren asgari ücretli yüz binlerce ailemiz de bugün hâlâ açlık sınırının altında bir ücretle geçinmeye çalışıyor. O halde kazanan kim, kaybedenler kimler?
PROPAGANDANIN DA BİR AHLÂKI VARDIR, OLMALIDIR!
İktidar başta olmak üzere, herkesi işte bu soruları düşünmeye, bu sorunlara odaklanmaya davet ediyorum. Şunu unutmayalım; TÜİK’in müthiş bir matematik formülüyle % 0.04 olarak açıkladığı enflasyon rakamları, sadece bize oy veren vatandaşlarımızın değil, iktidar blokuna ve Sayın Erdoğan’a oy veren vatandaşlarımızın da alın terinin gasp edilmesine vesile edilecek. Öyleyse, ‘kazananı olmayan’ bu kısır döngüden, ‘kaybedeni 85 milyon olan’ bu yersiz tartışmalardan bir an evvel çıkmamız, kurtulmamız gerekiyor. Hiç kimsenin 9 ay sonra yapılacak olan yerel seçimlere odaklanarak, bugünü ıskalama lüksü yoktur! Özellikle iktidarda bulunanlar, aynı yanlış üslupla, ötekileştiren, düşmanlaştıran bir dille, bir kez daha iftira, yalan, algı ve manipülasyon siyasetiyle seçim kazanma hesapları yapmaya asla teşebbüs etmemelidirler! Hani hep ‘savaşın bile bir ahlâkı vardır’ deriz. Öyleyse; elbette propaganda yapmanın, siyasi kampanya yürütmenin de bir ahlâkı olmalıdır ve muhakkak buna riayet edilmelidir.
HAKKI VE HAKİKATİ DİLE GETİRMEYE DEVAM EDECEĞİZ!
Saadet Partisi olarak bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da bu hatırlatmaları, uyarıları yapmaya devam edeceğiz. Zira milletimiz, bize bu sorumluluğu yüklemiştir. Biz doğru muhalefet yapmanın gereğini harfiyen yerine getirecek ve iktidarı doğru işler yapması adına ikaz etmeye devam edeceğiz. Evet dünden bugüne hep ikaz ettik, ne yazık ki hiç dinlemediler ve maalesef bugün bu sebeple bu denli büyük problemlerle karşı karşıya bulunuyoruz. Şimdi ne yapalım? ‘Oh olsun’ mu diyelim? Bizim böyle bir siyasi karakterimiz yoktur! Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da bizler, ülkemiz ve milletimiz lehine olan işleri destekleriz, eksikler ve hatalar varsa düzeltmeleri için uyarırız. Türkiye’mizin aleyhine olan yanlış adımları engellemek için kararlılıkla mücadele ederiz. Bu yolda da asla 'kınayanların kınamasına aldırmadan' her daim hakkı ve hakikati dile getiririz. Milli Görüş budur, Saadet Partili olmak işte bunu gerektirir. Çünkü bizler, Türkiye’nin sigortası, insanımızın da güvencesiyiz.
KİŞİLERİ DEĞİL SİSTEMİ ELEŞTİRİR, ŞAHISLARLA DEĞİL ZİHNİYETLERLE MÜCADELE EDERİZ!
Geçtiğimiz hafta sonu yeni kabine açıklandı, bugün de TBMM’de yeni başkanı belirlemek için oylama yapılacak. Öncelikle, ülkemiz ve milletimiz adına hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Her zaman söylediğimiz bir husus var; biz kişileri değil sistemi eleştirir, şahısların yanlışlarıyla değil yanlış zihniyetlerle mücadele ederiz. Bizim derdimiz; tezgahı kimin çalıştırdığı değil o tezgahın bozuk mal üretmemesidir. O nedenle bu dönem görev alan isimler hakkında bugünden olumlu veya olumsuz bir değerlendirme yapmayı doğru bulmuyoruz. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde, kendisinin de ifadesiyle, her şeyin tek bir sorumlusu vardır o da Sayın Erdoğan’ın bizzat kendisidir. Dolayısıyla, eleştirilerimizin muhatabı da doğrudan Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan olacaktır. Her ne kadar bugüne dek bu sistem böyle yorumlamasa da bu böyledir tüm başarılarda alkışları kendisine toplayan kişi, başarısızlıkların faturasını da kendisi ödemelidir.
EĞRİ CETVELDEN DOĞRU ÇİZGİ ÇIKMAZ!
Şimdi altını çizerek ifade ediyorum; sadece ‘yeni’ demekle yeni olunmuyor. Yeniliğin sözde değil özde olması lazım, lafta değil icraatta olması lazım. Politikalar değişmediği sürece, isimlerin değişmesinin hiçbir anlamı olmaz, olmuyor, nitekim bugüne kadar da olmadı! Önemli olan isimlerin değil politikaların ve zihniyetin değişmesidir. Zira özellikle son yıllarda defalarca tecrübe edildi ki, maalesef isimler değişse de yaklaşım değişmiyor, yaklaşım değişmeyince de sonuçlar değişmiyor! Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz, çıkmıyor! Bu nedenle bizim için ne meclis başkanının, ne cumhurbaşkanı yardımcısının ne de bakanların hiçbirinin dün bizimle aynı çatı altında siyaset yapmış olmaları bir şey ifade etmiyor, bizi bugün ne yaptıkları, nasıl yaptıkları ve yarın ne yapacakları ilgilendiriyor. Hiçbirinin kılık kıyafeti, sakalı bıyığı, nereli ve kimlerden olduğu ilgilendirmiyor, bizi hangi adımı atacakları ilgilendiriyor. Ekonomi bakanının gözlerinde ışıltı mı parlıyor yoksa şimşek mi çakıyor, biz ona değil rant ekonomisini mi yoksa üretim ekonomisini mi tercih ettiklerine bakıyoruz.
Şimdi Soruyoruz; işçinin, memurun, emeklinin hakkını hukukunu koruyacak, alın terinin karşılığını eksiksiz verecek misiniz, vermeyecek misiniz? İsraftan vazgeçecek, yolsuzluğun ve rüşvetin kökünü kazıyacak mısınız yoksa ‘aynı tas aynı hamam’ devam mı edeceksiniz? Gücü ve yandaşlığı esas alan adalet politikanız değişecek mi? Bundan sonra ehliyet ve liyakati esas alacak mısınız? Bundan sonra dış politikanız değecek mi? Şahsiyetli, dik duruşlu bir dış politika mı izleyeceksiniz, yoksa savrulmaya devam mı edeceksiniz? Mesela, D8’lerin güçlendirilmesi gündeminizde olacak mı? Aynı şekilde eğitim politikanız değişecek mi? Niceliği değil niteliği esas alacak mısınız? Tarım ve hayvancılığı bir milli güvenlik meselesi gibi değerlendirip, çiftçinin, üreticinin yüzünü güldürecek misiniz? Yoksa görmezden gelmeye devam mı edeceksiniz? Ahlaki ve manevi değerlerimizin tahribata uğraması, istismar edilmesi son bulacak mı? Aileyi ve kadını gerçek anlamda koruma altına alacak politikaları hayata geçirecek misiniz?
SADECE ALİ’NİN KÜLAHINI VELİ’YE GİYDİRMEKLE PROBLEMLER ÇÖZÜLMEZ
Bugün bütün bu saydıklarımdan daha önemlisi giderek artan kutuplaşmadır. Mesela üslubunuz değişecek mi? Gönülleri kazanacak, iç barışı sağlayacak, kardeşliğimizi pekiştirecek bir söylem mi kullanacaksınız yoksa ‘ben iktidarım, istediğimi yaparım’ demeye devam mı diyeceksiniz? Tüm bu hususlarda ciddi bir makas değişikliğine gidilmediği takdirde hangi koltuğa kimin oturduğunun hiçbir önemi yoktur. Ülke olarak tarihi bir dönemeçteyiz. Böylesi kritik bir dönemde Türkiye’nin ‘kozmetik tedbirlere’ değil köklü değişikliklere ihtiyacı vardır. Aksi takdirde; ‘Ahmet gitmiş, Mehmet gelmiş’ hiçbir kıymeti yoktur. Gerçek manada bir vizyon ve üslup değişikliği olmadığı sürece isim değişiklikleriyle, sadece 'Ali'nin külahını Veli'ye giydirmekle' gidişat maalesef değişmeyecek, belki de ‘kötüden betere’ olacaktır. Bizler Saadet Partisi olarak, bu minvalde sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edecek, tüm süreçlerin yakından takipçisi olacağız.
NÖBET YERİNDE UYUYAKALANLARDAN VE NÖBET YERİNİ TERK EDENLERDEN OLMADIK, OLMAYACAĞIZ!
TBMM’de görev üstlenen 10 milletvekili arkadaşımız başta olmak üzere, tüm kadrolarımızla birlikte milletimizin hayrına olacak her adımın destekçisi olacak, aleyhine olacak en küçük yanlışın da karşısında duracak, hesabını da soracağız. Yeni dönemde Saadet Partisi olarak, çok daha aktif ve etkili rol üstlenmeye kararlıyız. Milletimizin gerçek gündemlerini Meclis kürsüsünde ve her zeminde dile getireceğiz. Ülkemizin acil çözüm bekleyen ve her geçen gün derinleşen problemlerine odaklanacak; algılarla, suni gündemlerle bunların üzerlerinin örtülmesine fırsat vermeyeceğiz. ‘Yaşanabilir bir Türkiye’yi inşa etmek adına verdiğimiz mücadelemize devam ediyoruz ve aynı azim ve inançla bundan sonra da devam edeceğiz. Biz yarım asırdır ne ‘nöbet yerinde uyuyakalanlardan’ ne de zorlukları görünce ‘nöbet yerini terk edenlerden’ olmadık, olmayacağız.”