Genel Başkan Vekilimiz ve Genel Başkan Adayımız Mahmut Arıkan, 9. Büyük Olağan Kongremizin açılışında yaptığı konuşmada salonu dolduran parti mensuplarımıza hitap etti.
Genel Başkan Vekilimiz Arıkan, konuşmasında şunları söyledi;
“Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile - düş ile

Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma!
Selam olsun tüm dostlara!

Selam olsun! Çağın tüm putlarını devirip bu salona kavuşan şanlı süvarilere! Selam olsun! Sefil masallara, kurnaz tüccarlara tek bir gün bile tenezzül etmeyen Milli Görüşçülere! Bu geminin batmasına izin vermeyen, ‘Kaptan Saadet, Rota Selamet’ diyenlere selam olsun! 
Siyonizm’in, Emperyalizmin, Materyalizmin karşısında hiç vazgeçmeden ‘önce ahlak ve maneviyat’ diyen dava adamlarına selam olsun! Selam olsun, Brüksel'de izzet dilenmeyenlere, Oslo'da çözüm aramayanlara! Selam olsun, birileri Avrupa'da, Amerika'da vatandaşlık kovalarken ‘bu memleket benim’ diyen Anadolu yiğitlerine! Toroslar’da tüten ocağa, Karadeniz’de hırçın dalgalara, Akdeniz’de melteme, Ege’de güneşe, Doğu'nun bereketli topraklarına selam olsun! Milli görüşü miras yoluyla değil; aklıyla, ruhuyla, yüreğiyle benimsemişlere selam olsun! 

BUGÜN İKTİDARA YÜRÜYÜŞÜMÜZÜN BAŞLADIĞI GÜNDÜR!

Selam olsun Necmettin Erbakan Hocamızın izinden yürüyenlere! Selam olsun hakikati, davayı, umudu sırtlanan Saadet Partililere!

24 Kasım 2024; Bugün tarihi bir gündür. Bugün sadece, Saadet Partimizin 9. Olağan Kongresinin yapıldığı gün değil, aynı zamanda yeniden iktidar yürüyüşümüzün başladığı gündür. Bugün, burada, hep birlikte Türkiye siyasetinin son 60 yılına damgasını vuran kutlu bir hareketin geçmişi ve geleceği ile kucaklaşmasını gerçekleştiriyoruz. Bugün, bu muhteşem toplulukla birlikte yeni bir destanın ilk mısrasını yazıyoruz! 

Bugün aynı zamanda geleceğimize yön veren kıymetli öğretmenlerimizin günüdür. Gözümüzün nuru yavrularımızı geleceğe hazırlayan, onları eğiten,  manevi yönden güçlü kılarken aynı zamanda bilgiyle donatan, tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü en içten dileklerimle kutluyorum. Öğretmenlik, Hz. Ali'nin ‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’ dediği kutsal bir vazifedir.

Son yıllarda öğretmenlerimize uygulanan şiddet haberleri bizi kahrediyor. Toplumu aydınlatan öğretmenlerimize karşı kalkan elleri lanetleniyorum. Ve öğretmen adaylarımızın hakkını yiyen, mülakat marifetiyle emeğini zayi edenlere buradan bir kez daha sesleniyorum; sözünüzü tutun mülakatı kaldırın, hakkaniyetli olun, kul hakkı yemeyin. Elbette bir öğretmenin, bir hocanın değerini en iyi anlayan topluluk Milli Görüşçülerdir. Bizler Rahmetli Erbakan hocamızın öğrencileriyiz. O’ndan çok şey öğrendik. ‘Bu memleket düzelmez’ dediler, memleket uğruna ibadet eder gibi çalışmayı Erbakan Hocamızdan öğrendik! ‘Batılılar müsaade etmez’ dediler, icazeti, acziyeti tarumar ederek hürriyeti Kıbrıs dağlarına yazmayı Erbakan Hocamızdan öğrendik! ‘Bir çiçekle bahar olmaz’ dediler, dünyanın dört bir köşesinde; tankları yenen çiçekler yetiştirmeyi Erbakan Hocamızdan öğrendik!

Edebiyat kürsülerinde poz veren mevsim şairlerini bırakıp, işgal altında yoksul çocuklara siper olmayı Erbakan Hocamızdan öğrendik! Yaraları sarmak için, işgalleri bitirmek için; devlet gibi düşünmeyi Erbakan Hocamızdan öğrendik! Sistemin bir köşesinde yer edinmeyi değil, Siyonist çarkları paramparça etmeyi Erbakan Hocamızdan öğrendik! Sadece O değil, O’nun arkadaşlarından da çok şey öğrendik.

Biz fedakarlığı Süleyman Arif Emre’den, hakkı müdafaa etmeyi Fehim Adak’tan öğrendik! Zarafeti Ahmet Tekdal’dan, Yeni Bir Dünya hayali uğruna koşmayı Şevket Kazan’dan, ilim adamı olmayı Lütfi Doğan Hocamızdan öğrendik! Biz kale gibi dimdik durmayı Oğuzhan Asiltürk’ten öğrendik. Biz tüm menfi şartlara rağmen sadakati, sabretmeyi, hoşgörüyü Recai Kutan’dan öğrendik! Ve biz bilgeliği, uzlaşıyı, erdemin siyasetten üstün olduğunu Muhterem Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu’ndan öğrendik! Onlara layık öğrenciler olmak için büyük bir özveriyle çalışacağız inşallah!

MİLLİ GÖRÜŞ OKULUNUN İLK DERSİ FİLİSTİN DAVASIDIR!

Milli Görüş okulunun ilk dersi hiç şüphesiz ‘Filistin Davasıdır.’ Çok açık ifade ediyorum: 
Tarih boyunca kınamakla, lanetlemekle seyri değişen tek bir mücadele olmamıştır! Bütün mücadeleler; azim, kararlılık ve cesaretle kazanılmıştır. İşte Milli Görüş o azmin, o cesaretin adıdır. Milli Görüş, geçmişinde Filistin için Meclis’te, Meydan’da, yani her türlü mekanda mücadele vermiştir. Fakat bugün varoluşunu, altın varaklı tahtlarını; İsrail'e borçlu hissedenler, Siyonizm'e minnetini ziyadesiyle arz etmektedir. Kalkan her gemi, giden her konteyner, akan her varil petrol; bu MİNNETİN sonucudur. Tarih sayfalarına, mazlum ve mağdurların koruyucusu olarak yazılmış bu ülke;
bugüne dek hiç bu kadar İsrailci olmamıştır. Bu da, bu iktidarın boynundaki en büyük utanç madalyasıdır! Doğrusu; hiçbir Siyonist, sözde üstün cesaret madalyasına böyle sadık olacağınızı tahmin edemezdi! Bizler biliyoruz ki: Özgür Filistin ancak ve ancak;
Saadet Partimizin hükümet kurmasıyla Milli Görüş’ün iktidara gelmesiyle mümkündür!

MİLLİ GÖRÜŞ ÖNCE AHLAK VE MANEVİYAT DEMEKTİR! 

Peki Nedir Milli Görüş? Bİr: Milli Görüş Önce Ahlak ve Maneviyat Demektir! Ahlakı olmayanın Maneviyatı olmayanın vicdanı olamaz, insanlığı olamaz, şahsiyeti olamaz.
Madde yükselirken mana alçalırsa toplum çöker, insan çöker, vicdan çöker. Bundan dolayı Milli Görüş'ün ‘Önce Ahlak ve Maneviyat’ anlayışı; materyalizme, emperyalizme ve muhteviyatı boş ilerlemelere karşı bir manifestodur. İki: Milli Görüş Üretime Dönük Çalışmak Demektir! Ülkemizde uygulanan faiz ekonomisi, aziz milletimizin geleceğini karartmaktadır. Beton ekonomisiyle, faizle, rantla ve ihalelerle bir ülke gelişemez. Milli Görüş her alanda üretimi desteklemek demektir. Akademide, sanayide, tarlada, fabrikada, teknolojide, silah sanayiinde ve bütün alanlarda üreten bir Türkiye'yi inşa etmek demektir. Milli Görüş; Faiz değil alın teri, çeteler değil 85 milyon insanımız demektir! Üç: Milli Görüş Şahsiyetli Dış Politika Demektir! Türkiye; Dünyada yaşanan tüm gelişmelere başkalarının gözlükleriyle bakmakta ve adımlarını ona göre atmaktadır. Halbuki Şahsiyetli Dış Politika “milli” bir bakış demektir. Mazlumu gözetmek demektir. Yani, zalime gemi göndermek şahsiyet değil şahsiyetsizliktir. Milli Görüş dış politikada figüran değil oyun kurucu bir Türkiye demektir! Milli Görüş hizmetin, yetenekli kadroların, temiz ve nitelikli siyasetin vücut bulduğu bir siyaset okuludur. Milli Görüş, örgütlü kötülüğe karşı mücadele eden teşkilatlı iyiliğin adıdır. Milli Görüş; Doğu Türkistan'da, Arakan'da, Afrika'da, Gazze’de zalime direnmek, mazluma umut olmaktır. Erbakan Hocamızın hareketin tüm yapılarını neden millî sıfatıyla nitelediğini, neden Millî Nizam, neden Millî Selamet, neden Millî Gençlik, neden Millî Gazete dediğini bugün artık daha iyi anlıyoruz.

BUGÜN NEREDEYİZ?

Türkiye 22 yıldır “Biz asla Milli Görüş’ten vazgeçmeyiz” diyenler tarafından yönetiliyor. Hatırlayacaksınız, 22 yıl önce “Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele edeceğiz” diyerek yola çıkmışlardı. 22 yıl sonra ne oldu? Yoksullukla mücadele konusunda sadece kendi yoksulluklarını giderdiler; bırakın Türkiye’yi dünyanın en zenginleri arasına girdiler.
Yolsuzlukla mücadeleden kastettikleri şey; yolsuzluğu tekellerine almakmış, kendilerinden başkasına yolsuzluk yaptırmamakmış. Kendilerine dokunan yasaklarla kısmi de olsa mücadele ettiler; ama insanları kendi evlerinde bile kısık sesle konuşmak zorunda bıraktılar. Yıllardır enflasyonun, faizin, rantın ve yolsuzluğun pençesindeyiz.
Bugün iktidarın iş adamları ve birden fazla maaş alan bürokratları dışında ekonomiden şikayet etmeyen yok. Kiraların asgari ücreti geçtiği bir Türkiye’de yaşıyoruz. Milyonlarca emeklimiz açlık sınırının yarısına tekabül eden bir maaşla geçinmeye çalışıyor. Çocuklar aç, gençler işsiz, tencereler boş, ülke umutsuz...

AK PARTİ MİADINI DOLDURMUŞTUR

Sokaklarımız çetelere teslim edilmiş vaziyette. Sporda, okulda, hastanede, sokakta, evde ve ne yazık ki mecliste bile şiddet biricik çözüm yolu olarak görünüyor. Vahşete alıştık, şiddeti kanıksadık, ölümleri olağan karşılamaya başladık. Kadınlarımız ve çocuklarımız her gün “acaba bir sonraki kurban ben miyim?” korkusuyla yaşıyor.

Bir iktidar düşünün ki çeteleri çökertemiyor. Bir iktidar düşünün ki hastanelerde el kadar bebekleri çetelerden koruyamıyor. Gençlerimiz umutsuz. Kaliteli bir eğitim alamıyorlar, üniversiteden mezun olunca iş bulamıyorlar, bin bir emek vererek girdikleri sınavlarda mülakat marifetiyle atanamıyorlar ve yuva kuramıyorlar. Şimdi bu gerçeklere bakarak diyorum ki, “Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar”la mücadele etmek için yola çıkmış bu iktidarın artık Türkiye’ye verecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Yıllar önce “Yeni Türkiye’de bunlar yok!” diye yola çıkan iktidarın yenisi artık eskimiştir. Karşısında “Saadet Partisi” vardır! Karşısında artık “Yeni Nesil Siyaset” vardır! AK Parti miadını doldurmuştur arkadaşlar! Yorgundur, Türkiye’yi de yormaktadır. Bitkindir ve Türkiye’yi de bitirmektedir.

BİZİM DERDİMİZ MAKAMLAR DEĞİL İNSANIMIZIN SAADETİ, İNSANLIĞIN HUZURUDUR!

Herkes Bilmeli ki, Saadet Partisi hiçbir kimsenin, hiçbir partinin hasmı veya düşmanı değildir. Biz partileri değil politikaları eleştiririz. Biz kişileri değil zihniyetleri eleştiririz. Biz rantlı, ballı ihalelere ve hırsızlığa karşıyız! Biz milli ekonomi uygulamayanların faiz lobileriyle olan münasebetlerine karşıyız! Biz mülâkat denerek çalınan emeğe, aziz milletimize tepeden bakanlara karşıyız. Bizi iftira diliyle hizaya getirmeye çalışanlara, Siyonizm’in kanlı planları hayata geçsin diye onlarla iş birliği yapanlara karşıyız! Biz Amerikan seçimlerinin coşkuyla karşılanmasına, Trump’ın dost olma ihtimaline karşıyız! Çünkü biz “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” diyen Akifleriz. Bizim derdimiz makamlar değil insanımızın saadetidir, insanlığın huzurudur. Çünkü biz eğriye eğri, doğruya doğru diyenleriz ve 55 yıldır bundan asla taviz vermedik.

HİÇBİR ZALİME ALKIŞ TUTMADIK!

Elbette zor yollardan, keskin virajlardan bugünlere geldik. Fakat Saadet Partimiz 1969’dan bu zamana kadar duruşundan, tavrından ve mücadelesinden bir milim sapmadı. Hiçbir zaman hiçbir haram sofrada bulunmadı! Prensiplerini masaya yatırmadı! Birinin saltanatı için milletten oy istemedi, makam mevki için kimseye minnet etmedi! Halkımızı hiçbir zaman yaşam tarzı üzerinden yargılamadı, saygı çerçevesinde bir arada yaşama kültürünü savundu. Aziz milletimizin istemediği yolda yürümedi, hiçbir zalime alkış tutmadı, dili milletten, icraatı kendinden yana olmadı. Sırtını hep milletine vererek yüzünü Hakka döndü.

ANCAK SAADETLE OLUR!

Şimdi karşımızda bir tarafta tüm kurumlarıyla, tüm icraatlarıyla yıpranmış bir iktidar; onun hemen karşısında 55 yıllık, tertemiz bir mücadele ve millete hizmet heyecanını kuşanmış Saadet Partimiz var. Bizler inanıyor ve biliyoruz ki, Türkiye’nin meselelerinin çözümü Ancak Saadetle Olur! Milli bir ekonomi ve adil bölüşüm Ancak Saadet’le Olur! Güvenli sokaklar Ancak Saadet’le Olur! ‘Önce Ahlak ve Maneviyat’ diyen nitelikli bir eğitim Ancak Saadet’le Olur! D-8 ve D-60 Ancak Saadet’le Olur! ‘Yaşanabilir Bir Türkiye Ancak Saadetle Olur.’ Göreceksiniz bunlar temenninin çok ötesinde, bizim gerçeklerimiz olacak inşallah. Bizler bunun icracısı ve şahitleri olacağız!

BU İKTİDARDAN KURTULUP ÜLKEYİ ÖZGÜRLEŞTİRECEĞİZ!

Hani ‘Kolaylaştırınız, Zorlaştırmayınız, Müjdeleyiniz’ buyuruluyor ya, işte bugün burada Türkiye’mize müjdeler vermek için buluştuk. Bu önemli günde; sizlere ve aziz milletimize vereceğimiz ilk müjde şudur; Bu iktidardan kurtulacağız ve ülkeyi özgürleştireceğiz! Bu iktidarın 22 yılda ülkemizi getirdiği nokta tam bir esarettir. Ekonomide, dış politikada, eğitimde, adalette, medyada hulâsa tüm alanlarda iktidarın ülkemize dayattığı bir esaret vardır. Bugünümüz esarete mahkum edildiği gibi; geleceğimiz esarete mahkum edilmek istenmektedir. Bizler ülkemizi bu iktidardan kurtaracağız. Kurumları, mahkemeleri ve en önemlisi geleceği özgürleştireceğiz. Bu iktidar bugün yaşanan tüm olumsuzlukların kaynağıdır ve biz bu iktidarı demokrasiyle göndereceğiz. Arkadaşlar! Biz, bu iktidardan kurtulup Türkiye’yi yaşanabilir hale getirmek için inancı özgürleştireceğiz.  Benim bu sözlerime biliyorum en başta din alıp cennet satanlar karşı çıkacaktır, çıksınlar hiç problem değil. Zaten bu iktidarı onlar ayakta tutuyorlar. Güzel dinimizi, güzel değerlerimizi süfli çıkarları için istismar edenlerin bize; kızmaları bizim için iyidir. İktidarın aziz milletimizin manevî duygularını nasıl istismar ettiğine 22 yıldır şahit oluyoruz. Kimi zaman Nas, kimi zaman dindar nesil, kimi zaman başörtüsü birer araç oldu. Biz; dinin istismar edilmesine başarıya giden her yolu mübah gören Makyavelizm’e izin vermeyeceğiz. Hak yiyenlerin, adaleti görmezden gelenlerin manevi duyguları tarumar etmesine müsamaha göstermeyeceğiz. Buradan ilan ediyorum, iktidarın zincire vurduğu inancı özgürleştireceğiz. 

TÜRKİYE’DE TERÖR SORUNU VAR HEM DE EN AĞIRINDAN!

Genel Başkanımız Karamollaoğlu: "Kayyum Kararı Problemleri Çözme Yerine Tahrik Eden Bir Yaklaşım!" Genel Başkanımız Karamollaoğlu: "Kayyum Kararı Problemleri Çözme Yerine Tahrik Eden Bir Yaklaşım!"

Bu ülke Türkün olduğu kadar Kürdün ve diğer etnik kökenli insanların ülkesidir. Bu ülke Sünni’nin olduğu kadar Alevi’nin ve diğer inançlara sahip insanların ülkesidir. Çoğunluğun Türk olması Kürdün dışlanmasını, kendini ikinci sınıf vatandaş hissetmesini gerektiremez. Çoğunluğun ırkçılığına milliyetçilik derken azınlığın ırkçılığına bölücülük diyemeyiz. Irkçılık; çoğunluk yapsa da kötüdür, azınlık yapsa da kötüdür. Çokluk meşruluğun ve hakkın kaynağı olamaz. Çok hangi haklara sahipse az için de aynı hakları tabi görmek bütün olmanın ilk şartıdır. Sünnileri Alevilerden farklı veya üstün görmek devletin yapacağı bir iş değildir. Hazreti Ali “Devletin dini adalettir” demiş. Devletin tüm ırklara ve tüm inançlara adil davranması gerekir. Dilleri meclis tutanaklarına halen “bilinmeyen dil” olarak geçerken Kürt sorunu yok diyemeyiz. Türkiye’de terör sorunu da var; hem de en ağırından. Her iki sorunu da Amerika’yla, Rusya’yla değil kendi insanımızla, İran’la, Irakla, Suriye’yle birlikte çözeceğiz. Alevi sorunu da çalıştaylar toplayıp ekip yayarak değil samimi bir şekilde onların kendilerini 1. sınıf vatandaş hissetmelerini sağlayacak çözeceğiz. Sadece kürler mi, sadece aleviler mi sıkıntıda ? Rahmetli Süleyman Demirel: “Tamam Kürtlere kötü davranıyoruz da sanki Türklere iyi mi davranıyoruz." demişti.
Evet dönem dönem tüm insanımıza kötü davranıldı, Türkler bir eli yağda bir eli balda yaşamadı, Sünniler her zaman inançlarını serbestçe yaşayamadı. Biz bu toprakları yaşanabilir kılmak için kendini bu ülkenin bir parçası olarak gören tüm etnik ve dini kesimleri özgürleştirmemiz lazım. İnsanımızı özgürleştirmemiz lazım. 
Hz. Ömer'in adaletiyle hükmedeceğiz diye iktidara gelenler, ekonomimizi vahşi kapitalizmle idare ettiler. Emeği, ekmeği, alın terini ve helal kazancı yok saydılar.
Vergiyi tabana yayacağız dediler, çetelerini abad ettiler. Dicle'nin kenarındaki kuzuyu kurda yem etmeyeceğini söyleyenler Gediz Nehri'nin kenarında beş çocuğun öldüğünü göremediler, Sakarya Nehri'nin kenarında çaresiz çiftçiyi bilemediler, Fırat'ın kenarındaki ekmeksiz gençlerimizi işitmediler. Faize, ranta, yolsuzluğa, ihalelere kurban ettikleri, sömürdükleri ekmeği özgürleştireceğiz.

Simit çay hesabı değil, kırmızı etin, en kaliteli sebze ve meyvenin hesabını yapacağız. Saadet iktidarında ekmek özgür olacaktır, emek özgür olacaktır, helal kazanç özgür olacaktır! 

BİZ BU ÜLKEDE ADALETİ DE ÖZGÜRLEŞTİRECEĞİZ

Ellerindeki güçle mahkemeleri ve hukuk insanlarını esir eden iktidar, hukuku adeta rıza üretme merkezine çevirmiştir. Tutukla, yargıla, sustur, hapset...Kendisinden olmayana her türlü eziyeti reva gören iktidar, kendisinden olan ölüm çetelerine bile göz yumar hâle gelmiştir. Bugün hakimlerin elindeki tokmak, iktidarın elindedir, iktidar bunu aziz milletimize başına indirmektedir! Artık yeter diyoruz! Biz adaleti özgürleştireceğiz. Tehdit edilen, hukuk insanlarını da özgürleştireceğiz. KHK'larla, herhangi bir suç örgütüyle, hiçbir irtibatı olmamasına rağmen işinden edilenleri, iktidarı eleştirdi diye içeri atılan vatandaşlarımızı ve 85 milyon insanımızı özgürleştireceğiz. Arkadaşlar! Sadece İnsanı, inancı, ekmeği değil; biz bu ülkede en büyük tutsak olan, umudu özgürleştireceğiz. Bunu söylerken bile üzülüyorum ama bugün; umut tutsak, hayal tutsak, gelecek tutsak. İktidar tüm ufukları siyaha boyamış. Bu ülkenin çocuklarının umudu Edirne'den sonra başlıyor. Çocuklarımız umudu; Avrupa'da, Amerika'da görüyor. Bu ülkenin medar-ı iftiharı olan gençlerimiz Avrupa'da garson, kurye, inşaat işçisi olmayı hayal ediyor. Fakat biz çocuklarımızdan ne de onlarından umudundan vazgeçmeyiz. Onlara umudu, aydınlık bir Türkiye'yi vereceğiz. Ne diyordu şair: “İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.” Biz hayallerin kurulacağı, hedeflerin isabet ettirildiği, emeğin karşılık bulduğu, liyakatin sözlüklerde değil de gerçek hayatta olduğu bir Türkiye inşa edeceğiz. Ve buradan gidenlere de gitmek isteyenlere de sesleniyorum; gençler, biz umudu özgürleştireceğiz. Bu ülke sizin, gelecek sizin, ekmek sizin. Bizim iktidarımızda her birinize tek tek ulaşarak geri çağıracağız. 

YENİ NESİL SİYASET!

Ülkeyi, özgürleştireceğimiz bu yolu “Yeni Nesil Siyaset”in sağlam taşları, zarif dokunuşlarıyla gerçekleştireceğiz. Muhalefet, sadece kötülüğü veya yanlışlığı ifşa, iyiliği görmezden gelme sanatı değildir. Muhalefet kötülüğü, yanlışlığı engelleme; iktidarı doğru yönlendirme ve daha iyiye yol açma sanatıdır. Saadet Partisi olarak bu noktada tek ölçümüz, kimin gol attığı veya gol yediği değil, ülkemizin ve aziz milletimizin faydasıdır. Futbol mantığıyla muhalefet yapmak istemiyoruz.
Gündelik siyaset polemiklerinin ve ideolojinin minderine çektiğimiz her sorun, ya kronik bir hal alıyor ya da daha büyük sorunlara kapı aralıyor. O nedenle aidiyet duygumuzun yeniden inşası için yeni bir siyaset ve toplum diline ihtiyaç vardır. Geleneksel muhalefet anlayışı, artık tarihe karışmıştır. Kutuplaşmadan, çatışmadan, nefret dilinden, korkuları körüklemekten, fay hatlarından arındırılmış bir siyaset diline bugün her zamankinden fazla ihtiyaç var. İşte bugün, bu tarihi günde “Yeni Nesil Siyaset”in işaret fişeğini buradan ateşliyoruz. Yeni nesil siyasetle, seçmeni değil, insanı önceleyeceğiz. Yeni nesil siyasetle, seçmeni sayısal veriden ibaret gören anlayışa artık yeter diyeceğiz!  Yeni nesil siyasetle; oy avcılığına, seçmen mühendisliğine  geçit vermeyeceğiz! Yeni nesil siyaset; insanımızı, siyasi ihtirasların oyuncağı olmaktan kurtaracak! Yeni nesil siyaset; odağına yalnızca aileyi, yakın çevreyi ve belirli iş insanlarını almayacak! Yeni nesil siyasetle; yarın başıma bir iş gelir mi Türkiye’sinden kurtulacağız! Yeni nesil siyaset, seçim döneminde çantada keklik görülen insanımızı esaretten kurtaracak! Yeni nesil siyaset, istismar tüccarlığına değil, ahlak ve maneviyata odaklanacak!

BİZ HAZIRIZ!

Buradan sesimin ulaştığı herkese ilan ediyorum: Biz Buradayız ve Biz Hazırız! Biz Türkiye’de yönetimi devralmaya hazırız! Milletimizi özlemle beklediği o müreffeh günlere taşımaya hazırız! Gazze’deki mazluma umut olmaya hazırız. Biz Milli Görüş’ün İkinci Elli Yılına Hazırız! Önceki 55 yıldan aldığımız bilgelikle; Milli Görüş düşüncesini güçlendireceğiz. Ve inşallah Milli Görüş’ü hep beraber yeniden iktidara getireceğiz! Biz Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına Hazırız! Cumhuriyetimizin ilk yüzyılı, bağımsızlık ve özgürlük mücadelemizin simgesi olmuştur. Şimdi, adaletin, refahın ve kardeşliğin tesis edildiği yeni bir yüzyıla adım atacağız. Biz biliyoruz ki Türkiye’yi; Cumhuriyetin ikinci yüzyılına “Ancak Saadet Partisi Taşır.” Başkası yapamaz. İşte biz buna hazırız! Ve biz Anadolu’nun İkinci Bin Yılına Hazırız! Anadolu, bin yıl önce Malazgirt’ten başlayan kutlu yürüyüşle adaletin, kardeşliğin ve medeniyetin merkezi haline geldi. Selçuklunun dirayeti, Osmanlı’nın hoşgörüsü ve Cumhuriyet’in kararlılığıyla şekillenen bu topraklar, tarih boyunca mazlumların sığınağı, zalimlerin korkusu oldu. Şimdi ise Anadolu, yeni bir bin yılın eşiğinde, insanlık için yeniden umut olmayı bekliyor. İşte Milli Görüş’ün tarihi vazifesi budur: Anadolu’yu yeniden esenliğin yurdu yapmaktır. Biz hazırız! Heyecanlıyız ve gelecekten umutluyuz. Sizler de hazır mısınız?

HAZIR MISINIZ?

Yaşanabilir Bir Türkiye kurmaya hazır mısınız? Kira derdine düşen insanlarımıza, vergiye boğulmuş esnafa bereket yağdırmaya hazır mısınız? Engelli vatandaşlarımızın önündeki her türlü engeli kaldırmaya hazır mısınız? Kağıt toplayan gençlerin koluna girip tertemiz bir gelecek inşa etmeye hazır mısınız? Yıllarını kadro bekleyerek harcayan gençleri, Ömer adaletiyle atamaya hazır mısınız? Evlatlarımıza “çeteleri çökertilmiş” güvenli bir Türkiye armağan etmeye hazır mısınız? Ömrünü bu ülkeye adayıp, umudunu yitirmiş emeklilerimizi yeni bir dünyaya şahit tutmaya hazır mısınız? 
Aziz Milli Görüşçüler! Aziz Milli Görüşçüler! Saadet İktidarına hazır mısınız? Allah Yolumuzu Açık Etsin!

MAHMUT ARIKAN KİMDİR?

Sizlerin huzuruna; bir kardeşiniz, bir evladınız, bir dostunuz olarak geldim. Bugün Genel Başkan Adayı olarak huzurlarınızdayım. Hikayemi kısaca anlatmak isterim. İlk Milli Görüş pankartını taşıdığımda henüz 10 yaşındaydım. 15 yaşında boyum akranlarıma göre daha uzun diye, direklere bayrak asma görevini bana verdiler. Refah Parti’mizin sandık müşahidi olma şerefine ilk eriştiğimde 18 yaşındaydım. 28 Şubat’lı yıllarda, yakamda Milli Görüş rozetiyle, üniversite koridorlarındaydım. Sandıkta görev yaptım, Gençlik Kollarımızda, İlçe’de, İl’de, Genel Merkezimiz’de ve Meclis’te; sizler gibi sadece davam için çalışma gayreti içerisinde oldum. Bütün bu görevlerde tek bir gayem vardı; Erbakan hocamızın yolundan gitmek, şuurlu bir Milli Görüşçü olmaktı. Hak bildiğimi, ayette geçtiği üzere “hikmetli sözlerle, güzel sözlerle” anlatmaya gayret gösterdim. Gülümsemenin bir sadaka, sabrın bir mühlet, davanın bir nimet olduğunu bildim. Bugün buraya, sizin huzurunuza teşkilatlarımızın her kademesinde görev yapmış bir kardeşiniz olarak geldim. Hiç görev talep etmedim. Ama görev verildiğinde bir saniye bile arkama bakmadan, her makamı bir emanet bildim. Saadet iktidarına hiç umudumu yitirmedim. Ama hayal kurmanın yetmediğini bilerek çalıştım.
Şimdi hep birlikte,
bir gecenin şafağı,
bir destanın ilk satırları,
bir hayalin, bir idealin, bir hedefin en mühim anındayız.

İKTİDAR YÜRÜYÜŞÜMÜZ BAŞLAMIŞTIR!

İşte bu kongremizi Yüksek İstişare Kurulu başkanımız muhterem Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu’nun riyasetinde gerçekleştiriyoruz. Ve Yasin Hatipoğlu büyüğümüz bugün bedenen bizimle değil, her zaman olduğu gibi kalbi bizimle. Ben inanıyorum ki, Fehim Adak büyüğümüz bu salonda. O mütebessim çehresiyle bizleri izliyor. Ahmet Tekdal bu salonda. Bütün beyefendiliğiyle bize örnek oluyor. Şevket Kazan ağabeyimiz bu salonda. Hani “Biz buralarda olmasak da, bayrağı O burca dikin” demişti ya. Bugün bayrağı göndere çekişimizi görmek için, burada bizimle. İşte orada Nermin Erbakan annemiz var. Oya Akgönenç Hocamız hemen yanında. Kadınlarımızın alınlarından öpüyorlar. Şurada Adnan Demirtürk var. Yine gençlerin arasında. Ektiği tohumların serpilip “umut” oluşunu izliyor. Oğuzhan Asiltürk büyüğümüz bu salonda bizimle. Zor zamanların, zor kararların; azmin ve gayretin adamı burada bizimle. Daha acısı yüreğimizde; Recai Kutan büyüğümüz burada bizimle.  Kongremize, Şiirlerle eşlik ediyor. Son anına kadar, sadakati yine takdire şayan; Erbakan hocamız alnından öpüyor ve ben biliyorum ki, Hasan Bitmez burada bizimle. Her kongrede, yanında dava arkadaşları olurdu. Fakat bu sefer yanında Gazze’nin yetim çocukları var. Elinden tutmuşlar, ona teşekkür ediyorlar. Onlar da bizleri izliyor. Ve işte Erbakan Hocamız bu salonda, bizimle. Beyaz takım elbisesi üzerinde. Bizleri izliyor. Milli Görüş’ün ikinci 50 yılının heyecanını taşıyor. Ama bugün bu salonda bir Erbakan yok! Evet biz Erbakan hocamızı kaybettik! Ama onun ardından binlerce Erbakan doğdu ve işte buradayız. Evet buradayız ve iktidar yürüyüşümüz başlamıştır. Biz iktidara; hep birlikte yürüyeceğiz! Tek bir kardeşimizi geride bırakmadan yürüyeceğiz! Yürürken, olurda birimiz yorgun düşerse onun koluna gireceğiz, yine de beraber yürüyeceğiz.

Çünkü biz; bu topraklara yağmur olup yağacağız! Bu memleket bizim, kardeşi kardeşe kırdırmayacağız! Bu hasret bizim, çocuklarımıza çocukluk armağan edeceğiz! Bu umut bizim, yarını karartanlara inat aydınlığa yürüyeceğiz! Bu güneş bizim. Nehirden Denize Filistin’i özgürleştireceğiz! Bu dava bizim. Siperleri terk etmeyeceğiz, bu cephe bizim.
Biz Orta doğu, Uzak Doğu, Ön Asya Arka Asya değiliz, biz köle değil efendileriz, istikla de bizim istikbal de bizim.
Yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye ve yeni bir dünya yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye ve yeni bir dünya davamız mutlaka zaferle sonuçlanacaktır. Dolayısıyla şimdi bütün inancım ve umudumla söylüyorum; zafer inananlarındır ve zafer yakındır. Saadet iktidarı Türkiye’ye hayırlı olsun.”
 

Editör: Saadet Gündem