Genel Başkan Vekilimiz Mahmut Arıkan TBMM Grup Toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Cumhuriyet’in 101. yıl dönümünü kutlayarak konuşmasına başlayan Genel Başkan Vekilimiz Arıkan, şunları söyledi;
“İstiklâl ve istikbâline gölge düşürmeyen aziz milletimizin kahramanca mücadelesinden sonra kurulan Cumhuriyet, bugün hala en kıymetli eserimizdir. Cumhuriyet’in sahibi, bizzat cumhurun yani milletimizin kendisidir. Onu yönetmekle memur olanlar; milletin efendileri değil, sadece birer hizmetkârıdır.
CUMHURUN DIŞLANDIĞI BİR CUMHURİYET İLE 101 YIL ÖNCEKİ RUHU YAKALAMAK MÜMKÜN DEĞİL!
Yüce Meclis’imizde yazan ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ sözü de bu gerçeğin en öz halidir. Bu altında durduğumuz çatının sahibi millettir. Millete rağmen çıkan her ses bu çatı altında yok olmaya mahkumdur. Cumhuriyet’imizin 101. yılını kutladığımız bu günlerde iki önemli hususa dikkat çekmek istiyorum. İlki Cumhuriyet’e giden yolda atmosfere egemen olan birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhuna bugün ne kadar çok ihtiyaç duyduğumuz. İkincisi ABD ve Batı destekli Siyonist rejimin Cumhuriyet’imizin 101. yılında bizi tekrar ciddi manada bir beka sorunuyla karşı karşıya bıraktığı. İsrail destekçisi yönetimler kendini güvende hissedebilir. Ancak milletimiz bu tehlikenin farkında. Bizler bu tehlikenin farkındayız. Allah korusun böylesi bir ölüm kalım mücadelesi ile tekrar yüzleştiğimizde 101 yıl önceki ruhu tekrar yakalayabilecek miyiz?
Cevabını vereyim: Cumhurun dışlandığı bir Cumhuriyet ile 101 yıl önceki ruhu yakalamamız mümkün değildir! O nedenle 101. yıl ve sonrasının; yüzümüzü yeniden birliğe, beraberliğe ve kardeşliğe döndüğümüz bir süreç olmasını canı gönülden temenni ediyoruz!
İSRAİL YOLUN SONUNA GELDİ!
13 aydır Filistin’de uluslararası hukuku çiğneyen, her türlü savaş suçunu işleyen vahşi Siyonizm, geçtiğimiz günlerde Cibaliye Mülteci Kampı’na saldırarak 150’den fazla masumu katletti. Evlerini, okullarını, camilerini yıktığı mazlumların sığındığı son adresi de bombalayarak vahşete olan tutkusunu bir kez daha tüm dünyaya göstermiş oldu. Gazze’de yaptıklarını bugün Lübnan’a taşımaya çalışan terörist İsrail’in karşısında herhangi bir güç olmadığı sürece soykırıma devam edeceği artık sağır sultanın bile malumudur.
Aslında Gazze'de bir yıldır öfke ve hüzünle takip ettiğimiz süreç, sadece askeri bir çatışma veya savaş değildir. Siyonist İsrail’in 40 bini aşkın sivili katletmesi, Filistin karşısında, bir avuç Gazzeli karşısında hala hiçbir stratejik hamle ortaya koyamadıkları içindir! Mevzubahis soykırım kalkışması Siyonizm'in genişleme politikasının değil yolun sonuna geldiğinin işaret fişeğidir.
SİZLER BİZİM BİLDİĞİMİZ FİLİSTİN’DEN TARAF DEĞİLSİNİZ
Tabiri caizse tiyatro bitmiştir. Artık saflar kesindir. Yaşanan katliam karşısında, ya vahşetten tarafsınız ya da mazlumdan. Ya emperyalizm ve Siyonizm’den tarafsınız ya da bölgemizin huzur ve barışından. Şimdi buradan gri bölgede durmaya çalışanlara sesleniyorum!
Artık ya siyahsınız ya da beyaz. Reel politiğe göre de inancımıza göre de aziz milletimizin değerlerine göre de durmanız gereken yer Filistin’den yana olmaktır.
Filistin’den yana olma meselesini biraz açalım. Ticaretle ilgili sorulara; siz yoğun bir şekilde devam eden ticareti İsrail ile değil Filistin’le yaptık diyorsunuz ama görüyoruz ki mallar Filistin’e değil İsrail’e gidiyor.
Nereden öğreniyoruz?
Türkiye İhracatçılar Meclisi’nden öğreniyoruz:
• Filistin’e ihracat % 1.113 arttı.
• Çelik ihracatı % 30.000,
• Elektronik aksam ihracatı % 2.913,
• Madencilik ihracatı % 6.000,
• Klima ihracatı %796 arttı.
En acısını söylüyorum; 2023'ün Eylül ayında Filistin'e 46 bin dolar olan çimento, seramik ve cam ihracatı, 2024'te 4 milyon 950 bin dolar oldu. Filistin bunca çimentoyu ne yaptı? Gazze yeniden imar ediliyor da bizim mi haberimiz yok! Bu ticarete devam eden iktidara sesleniyorum! Sizler gri değilsiniz, politik değilsiniz, sizler bizim bildiğimiz Filistin’den taraf değilsiniz.
GENÇLİK KOLLARIMIZIN BÜTÜN ÜYELERİNİN ALINLARINDAN ÖPÜYORUM
Bakınız, geçen hafta İstanbul Gençlik Kollarımızın, ‘Saha Expo Fuarında’ İsrail’in en büyük silah tedarikçisi olan firmaları protesto etmek amacıyla basın açıklaması yapmasını engellediniz! Elbette, günahlarınızın yüzünüze vurulmasını istemiyorsunuz. Ben buradan Gençlik Kollarımızın bütün üyelerini tebrik ediyor, alınlarından öpüyorum. İktidara gelince! Siz, sesini kısmaya çalıştığınız gençlerimizin cesaretine, değil; Siyonizm ve Emperyalizm sinsiliğine, kirli parasına ortaksınız.
İKTİDAR İSRAİL’İ HUKUKEN DE DESTEKLİYOR!
Bütün bunlar yetmezmiş gibi; iktidar İsrail’i hukuken de destekliyor. Saadet Partisi olarak tüm Türkiye’de 81 ilimizde teşkilatlarımız başta Netanyahu olmak üzere İsrailli yetkililer hakkında suç duyurularında bulundular. Suç duyurularımızın üzerinden aylar geçmesine rağmen dosyalar hala bekletiliyor, davalar açılmıyor. Savcılarımız görevini yaparak bu soykırımcılar hakkında sürecin yürütülebilmesi için mevzuat gereği Adalet Bakanlığı’ndan izin istiyorlar, ne hikmetse bakanlık bu talepleri hiçbir şekilde gündeme alınmıyor, izinler verilmiyor. Soykırım başladığında yaptığımız suç duyurularına ait dosyalar yaklaşık 1 senedir bakanlıkta bekletiliyor.
İktidara sormak istiyorum; ağır ve hantal işleyen uluslararası mahkemelerde bile davalar açılıp süreçler işletilirken, siz niçin iç hukuku uygulayıp ulusal hukuk mekanizmasını işletmiyorsunuz? Tüm bu yaşananlar iktidarın İsrail aleyhine bir şeyler yapıyor’muş’ gibi gözüküp aslında hiçbir şey yapmadığını bir kez daha göstermiştir.
TÜRKİYE D-8 GİBİ ADIMLARA YOĞUNLAŞMALIDIR
Türkiye imkanının olduğu, rengini almayacağı, adil muamele göreceği ve kazan-kazan ilkesinin merkeze alındığı her uluslararası organizasyona üye olmak için çaba göstermelidir. Bunlardan biri de BRICS’tir. Bu noktada mesele iki noktada düğümlenmektedir. Birincisi Türkiye’nin iki blok arasında bir yerde savrulan duruma düşmemesidir. Bir bloktan beklenti azalınca diğer başka bir bloğa yaklaşmak istikrarsızlığın bir göstergesidir. İkincisi de Türkiye’nin gelenekleştirilen ve Milli Görüş’ün şahsiyetli dış politika ilkemize uymayan Batı bloğuna ‘bakın biz gideriz’ diyerek ilişkileri düzeltmek için bu tarz üyelik hamleleri veya yakınlaşmalarla adeta şantaj yapar bir tavır sergilemesidir.
Türkiye tarihin kendisine yüklediği misyon ile bulunduğu yerde hakkın adaletin hâkim olması için çalışmak mecburiyetindedir. Dünyada ve bölgede adeta adaletsizliğin nedeni haline gelmiş ve hatta bunun için kurulmuş, AB gibi organizasyonların kapısında beklemek, bozulan ekonomik göstergeleri oradan gelecek birkaç milyar dolara muhtaç kılmak Türkiye’yi peşinen yenilmişliği kaybettiği bir ortama sokmak kabul edilebilir bir durum değildir.
Türkiye, uydu değil lider ülke olmak vizyonu ile başta yeni bir dünyanın kurulması için atılmış olan D-8 gibi adımlara yoğunlaşmalıdır. Birtakım organizasyonların kapısında bekleyeceğine kendi kurucusu olduğu tarihi, kültürel ve ekonomik yakınlığı olduğu ülkelerle kurduğu D-8’e ağırlık vermelidir.
AK PARTİ’YE GÖNÜL VEREN VATANDAŞLARA ÇAĞRI!
Şimdi buradan, AK Parti’ye gönül vermiş vatandaşlarımıza seslenmek istiyorum! 13 aydır, biz bu iktidarı uyarıyoruz! Uluslararası kamuoyunu harekete geçirin diyoruz, bu vahşetin son bulmasını sağlayın diyoruz! En azından ilişkileri kesin, ticareti durdurun diyoruz! İyi niyetlerle desteklediğiniz iktidar bu çağrılarımız karşısında gemilerin rotasını değiştirmek yerine gemilerin adını değiştirdiler, rakamların yerlerini değiştirdi! Biliyorum, bu zamana kadar AK Parti’ye, AK Parti’nin icraatlarına çok kredi verdiniz. Ama hepsini tükettiler. Şimdi sizden bir kez daha kredi isteyecekler! Sizleri, hep beraber özellikle İsrail’e yapılan ticaret konusunda tepki koymaya herhangi bir kredi vermemeye çağırıyorum.
SİZİN DERDİNİZ NE ALLAH AŞKINA? NE OLSUN İSTİYORSUNUZ?
Saadet-Gelecek Grubu olarak bizler Meclis’te en baştan beri ‘yapıcı bir muhalefet’ anlayışıyla hareket ederken, Meclis’te ‘Yıkıcı bir iktidar’ anlayışı, alabildiğine hüküm sürüyor. Biz, milletimizin selameti için iktidarı temizlemeye çalışırken, ‘İktidar kirlenmek güzeldir’ anlayışıyla hareket ediyor.
Saadet-Gelecek grubu olarak son verdiğimiz araştırma önerilerine dikkat çekmek istiyorum:
● Kumar bağımlılığının araştırılması,
● 18 yaş altı gençlerimizin suç işleme eğilimlerindeki artışın araştırılması,
● Öğretmenlik mülakatında yaşanan krizlerin araştırılması,
● Yeni Doğan çetesinin araştırılması
● Emniyet teşkilatının sorun ve beklentilerinin tespit edilmesi
Verdiğimiz önerilerin hepsi AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi! Şimdi şu tabloyu gören birinin sorabileceği tek şey şudur? ‘Sizin derdiniz ne Allah aşkına? Ne olsun istiyorsunuz? Sırf bizden geldi diye bunu reddetmenin manası nedir?’ Peki, bu teklifleri siz verin. Biz hemen onaylayalım, çalışalım, üzerimize düşen ne varsa yapalım! Biz hazırız! Ama görüyoruz ki, siz gerçeklerle yüzleşmeye pek hazır değilsiniz!
YÖNETİLEMEYEN EKONOMİ MİLLETİMİZE ENFLASYON VE DÜŞÜK ÜCRET OLARAK DÖNÜYOR
Bugün itibariyle Plan ve Bütçe Komisyonu, 2025 Bütçe görüşmelerine başlıyor. Ben şimdiden Sayın Başkan’a, tüm milletvekillerimize, bakanlıklarımızın bürokratlarına başarılar diliyorum.
Elbette bu bütçe Türkiye’miz, dünyamız için büyük öneme haiz. Hepimizin gözü kulağı burada. 2024 yılını açlıkla mücadele ederek geçiren milyonlarca insanımız, yeni yıla olan umudunu korumak istiyor. Fakat iktidarın açıklamaları bu beklentiyi karşılamaktan fersah fersah uzakta.
22 yıldır iktidardasınız. 22 yılın sonunda ranta, yolsuzluğa, faiz lobilerine, yandaş iş insanlarınıza çalışan bütçeler yaptınız. Bütçeleri, kanunları hep bunlara göre ayarladınız. Bunları bize rakamlar söylüyor. İç ve dış borç stoku 8 trilyonu geçmiş durumda. 2025’te Bütçe’nin faiz giderleri 2024’e göre %50 artarak 1 trilyon 950 milyar lira oldu. Son günlerde önemini bir kez daha gördüğümüz savunma sanayiine ise sadece 1,61 trilyon TL ödenek tahsis edildi. Faize yaklaşık 2 trilyon lira ayırırken tarıma 706 milyar lira, depreme sadece 584 milyar lira ayırabildik. En acısını söylüyorum. Bütün bunların parası yine bizden çıkacak. Bütün yükü yine halkımız yüklenecek. 2025 yılında vatandaşlarımızdan 11 trilyon 138 milyar liralık vergi geliri bekleniyor. Vergilerin 5.7 trilyonu da halkın yaptığı alışveriş üzerinden kesilecek. Şimdi burada ne bir plan ne de bir bütçe var. Burada plansızlık var burada israf ekonomisi var.
Tüm bu yönetilemeyen ekonomi, milletimize de enflasyon ve düşük ücret olarak dönüyor. Şimdi bu bütçeyi hazırlayan iktidar diyor ki; ‘Efendim, çalışanlar ve emekliler enflasyona yenik düşmüyor.’ Önce memur ve emeklilere bakalım. Maaşları, yıllık belirlenen artış oranlarına göre ayarlanıyor, ancak bu artışlar enflasyon farkı olarak geçiyor. Yani, enflasyondan dolayı kaybettikleri alım gücünü tam olarak karşılamıyor. Yıl boyunca yaşanan kayıpların sadece bir kısmı geri veriliyor, bu yüzden tam bir dengeleme mümkün değil. İşçi ve Bağ-Kur emeklilerine bakalım. Bu grupta, enflasyon karşısında biraz daha yüksek bir artış oranı söz konusu. Fakat bu oranlar da reel kayıplarını karşılamıyor. Oran olarak yüksek görünebilir ama maaş miktarları düşük olduğu için maaş artışları, toplamda önemli bir kazanç sağlamıyor. Asgari ücretlilere bakalım. Bu grupta da, maaş artışları enflasyonun çok gerisinde kalmış durumda. Ocak ayında asgari ücret, enflasyon oranının biraz üstünde artırılmış. Ancak sonraki aylarda enflasyon artışı nedeniyle alım gücü düşmüş. 2024 yılı sonu itibarıyla asgari ücretin bu kaybı telafi edebilmesi için yüzde 40 civarında bir artış yapılması gerektiği ifade ediliyor. Bu bütçe de bu düzen elbette sürdürülebilir değildir.
Biz diyoruz ki! Gelin ilk kez aziz milletimizin refahını düşünerek bir bütçe hazırlayalım. 2025 yılını emeklimizin, memurumuzun, asgarî ücretlimizin ve milyonlarca dar gelirli vatandaşımızın yılı yapalım. Okula aç giden yavrularımız yeni yılda da boynu bükük kalmasın. Sanayicimiz, esnafımız kara kara düşünmesin. Ülkemizin yarısı açlık sınırının, diğer yarısı ise yoksulluk sınırının altında yaşamak zorunda kalmasın.
YAŞANABİLİR BİR TÜRKİYE İDEALİ İÇİN ÇALIŞALIM
Gelin gelecek yıl Milli Görüş’ün faize, ranta, yolsuzluğa değil de; üretime, emeğe ve helal kazanca odaklanan ekonomisini uygulayalım. Gelin, Çukurova’daki çiftçimizin, Marmara’daki asgarî ücretli kardeşimizin, ülkemizin dört bir yanında yaşam mücadelesi veren milyonlarca memurumuzun, öğrencimizin, yoksul vatandaşlarımızın isteklerini yerine getirelim. Gelin, Adil bir bölüşüm ile Yaşanabilir Bir Türkiye ideali için çalışalım. Bu talepleri yerine getirmenin tek yolu da Milli Görüş politikalarına geri dönmektir. Bizler bunu geçmişte başarmış ve ülkemizi kalkındırmış siyasi bir partinin mensupları olarak söylüyoruz. Bütçe sürecini bütün Milletvekillerimizle birlikte, dikkatle takip edeceğiz. Bu bütçenin milletin bütçesi olması için çalışacağız.
Ülkemizin bulunduğu ekonomik koşullardan en çok etkilenen alanlarından biri de tarım. Ne yazık ki bu iktidarın politikaları sebebiyle çiftçimiz can çekişiyor. Yandaşa, faize ve ranta aktarılan paranın binde birini bile çiftçiye ayırmayan iktidar; ülke topraklarını adeta nadasa bırakmış durumda. 2006 yılında çıkardığı kanunla Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın en az % 1’ini tarıma desteğe ayırmayı şart koşan iktidar; kanun çıktığı günden beri bu hedefin yanından bile geçemedi. Kendi çıkardığı kanuna bile muhalif olan bir iktidar olabilir mi? Mevcut iktidar bize bunu gösterdi. % 1 bile yetmezken, bunu bile uygulamayan iktidarın iş bilmezliği, geleceğimizi tehdit ediyor. Çiftinin bankaya borcu tam 1 trilyon olmuş! Çiftçi artık ekmek istemiyor, toprağı işlemek istemiyor. Çünkü çiftçi yıllardır zarar ediyor. Her geçen gün artan maliyetlere karşılık kazandığı para gitgide yok oldu. Bu yıl birçok çiftçimiz ürününü tarlada bıraktı. Arkadaşlar bu bir cinayettir. Toprağı öldürürseniz geleceğimizi öldürürsünüz, çocuklarımızı öldürürsünüz, bağımsızlığımızı öldürürsünüz.
Tarım keyfe keder hobi olsun diye yapılmıyor. Toprak hava alsın diye işlenmiyor. Beton ekonomisinden başka bir bildiği olmayan iktidarı bu konunun ciddiyetini kavramaya davet ediyorum. Dünyada çiftçinin en büyük düşmanı çekirgeler, bitkisel hastalıklar ve birtakım haşeratken bizim ülkemizde çiftçinin en büyük düşmanı iktidarın politikaları. Çiftçi çekirge sürüsünden kurtardığı ürününü iktidarın politikaları sayesinde yerinde bırakıyor. Gönülden bu toprağa bağlı olmayan, Aşık Veysel’in toprağa baktığı gibi toprağa bakamaz. Bizler bu gidişatı kökünden değiştireceğiz. Ve köylümüzü, çiftçimizi tekrardan efendi kılacağız.
BU ÜLKE İÇİN EN BÜYÜK BEKA SORUNU İŞ BİLMEZLİĞİNİZDİR!
Geçtiğimiz hafta savunma sanayimizin kalesi, gözümüzün nuru TUSAŞ’a yapılan saldırı
terörün bu ülke için ne kadar büyük bir tehdit olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Masum insanları katleden bu gözü dönmüş emperyalist maşalar, huzur ve güvenliğimizin en büyük düşmanıdır. Milli birlik ve beraberliğimizi tehdit eden bu kanlı örgütlerle mücadelemiz hiç bitmeyecek. Kim olursa olsun, amacı ve yöntemi ne olursa olsun terörün karşısında durmaya devam edeceğiz. Saldırıda şehit düşen kardeşlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.
Bu saldırı terörün bize bir kez daha gerçek yüzünü gösterdi. Fakat daha acı olansa devletimizin liyakatsiz kadrolar eliyle bir kez daha nasıl tehlikeye itildiğini de gösterdi. İki terörist uzun namlulu silahlarla, güpegündüz başkentin ortasında hiçbir güvenlik birimi tarafından fark edilmeden ülkemizin en önemli kurumlarından birine nasıl sızdı? İstihbaratın görevi bu değil mi? Saldırı yapılmadan AK Partili yetkililere brifing veren MİT Başkanı’nın görevi hain planları öğrenip daha plan aşamasındayken bertaraf etmek değil mi? Bizler gibi hadise cereyan ettikten sonra saldırı hakkında bilgi toplayacaksınız neden o makamları işgal ediyorsunuz? Anladık ki sokakları, masum insanları, çocukları, kadınları koruyamıyorsunuz. Peki ülkemizin en önemli kurumlarını da mı koruyamıyorsunuz? Hadise cereyan ettikten sonra bilgi vermek emniyet ve istihbarat değil, sadece acizliktir. Ve sizler bu acizliğinizi, milletimize bir kez daha hissettirdiniz. Liyakatsiz kadrolar derken kastettiğimiz tam olarak buydu. Sizin iltimas geçtiğiniz insanların yapmadıkları görevler, insanımızın canına mal oluyor. Devlet kurumlarının sanal güvenliğini Siyonist şirketlere peşkeş çektiniz. Emniyeti de gördüğümüz kadarıyla Allah’a emanet etmiş durumdasınız. Sonra da sıkılmadan kürsülerden, mikrofonlardan beka meselesinden, milli güvenlikten bahsediyorsunuz. Bir kez daha gördük ki bu ülke için en büyük beka sorunu sizsiniz, sizin iş bilmezliğinizdir.”