Saadet Partisi Bursa Milletvekili Mehmet Atmaca, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı kapsamlı konuşmayla iktidarın rant odaklı politikalarını ve çevreye verilen zararları eleştirdi.
Atmaca, deprem riskine karşı alınmayan önlemleri gündeme getirirken, özellikle Bursa’nın çevre sorunlarına ve şehircilikteki yozlaşmalara dikkat çekti.
Konuşmasına, Gazze ve Suriye’de devam eden zulümlere dikkat çekerek başlayan Atmaca, şunları söyledi;
“Ben de sözlerime başlarken Hasan Bitmez Başkanımızı rahmetle anıyorum. Tabii, dava edindiği Filistin deki mücadele hâlâ sürmekte. Ve maalesef Gazze'de her türlü zulmün ve katliamların devam ettiğini biliyoruz. Suriye meselesi biraz gölgelemiş olsa da orada zulüm hâlâ devam ediyor. Özellikle zalim rejimin devrilmesi konusunda herkesle hemfikiriz. Elbette ki o zulüm rejiminin devrilmesi sevindirici bir olay ancak İsrail ve Amerika'yı sevindirecek bir sonuca sevinmekten imtina ediyorum ve bu anlamda bu sonuca sevinenleri de anlamakta zorluk çekiyorum. Bu endişemizi haklı çıkartan, işte, Şam'ın düşmesinden sonraki İsrail'in hâl ve hareketleri. İsrail maalesef o günden bugüne Suriye'de 500'e yakın noktayı bombaladı ve hâlen devam ediyor. Golan Tepeleri'ni işgal etti ve maalesef Büyük Orta Doğu Projesi'ni adım adım uygulamaya devam ediyor. Yani bir olaya sevinmeye çalışırken onun arkasında örtülmeye çalışılan gerçekleri de göz ardı etmemek lazım.
Şehircilik İhanete Uğruyor
Şehircilik kelimesi çok önemli bir kelime ve maalesef bu bakanlık döneminde veya bu iktidar döneminde bizzat kendi ifadeleriyle birçok şehre ihanet ettiklerini kendileri bile kabul ediyor. Üzülerek ifade ediyorum, çağdaş şehircilik anlayışından uzak bir sürü uygulamalar oldu ve olmaya devam ediyor. Şehir tasarımı çok farklı bir konudur. Oradaki sosyal yapıyı, sosyal dokuyu, kültürü ve coğrafyayı içinde barındıran, huzurlu yaşam mekânları oluşturulması gereken bir yaklaşım olması gerekirken, maalesef birçok konuda olduğu gibi bu konuda da rant öncelenerek bir kısım şehircilik çalışmaları yapıldı. Dikey mimariden bahsediliyor ve buna karşı olunduğu hep ifade ediliyor ama maalesef en çok dikey mimarinin yapıldığı dönemi yaşıyoruz ki sadece dikey mimari sorun değil, esas sorun yoğunluk. Yani birim alanda yaşatılmak zorunda kalınan insanların sayısı. Bu da hiçbir şekilde dikkate alınmadan bu nüfusun oluşturacağı sosyal ve kentsel ihtiyaçları karşılamayı düşünmeden bir kısım imar planları yapıldı ve yapılıyor.
Cumhurbaşkanlığı kararı ile plan yapma yetkisini eline alan bakanlık, yakın zamanda bir kanunla bunları kanunlaştırmış oldu. Artık istediği kentte, istediği şehirde, istediği gibi planlar yapabilme yetkisine sahip. Bunun bugüne kadar yapmış olduğu uygulamalardan bizim de gördüğümüz şudur: Yerel yönetimler ile rant oluşturamayan bir kısım müteahhitlerin bakanlık vasıtasıyla bu rantı temin edeceği, bizim bu kanun değişikliğinden anladığımız budur.
1/100.000’lik Planlar Rant Uğruna Değiştiriliyor
1/100.000'lik planlar aslında bir kentin anayasasıdır ve değiştirilmemesi gereken planlar olmasına rağmen, örneğin Bursa'da AK PARTİ belediyeleri döneminde 100.000'lik planlar 240 küsur değiştirilmiştir ve bunların bütününün gerekçesi de ranttır ve maddiyattır. Maalesef ucube sistemler ortaya çıktı. Ne gibi? Eskiden bir uyum olurdu mahallelerdeki kat sayısı, yoğunlukla ilgili, şimdi 3-5 katlı bir mahallenin ortasında 20 katlı, 30 katlı binalar görmek mümkün oldu.
Deprem Korkusu İstismar Edildi
Kentsel Dönüşüm Kanunu diye bir kanun çıktı. İlk çıktığı 2012 yılından beri biz hep dile getirmeye çalıştık. Milletimizin deprem korkusu maalesef istismar edildi. Az evvel bir AK PARTİ'li milletvekilinin ifadesine göre -ki bu rakamlar doğrudur- '36 milyon toplam yapı stokumuzun 2 milyon adedi riskli' deniliyor. Bu toplam yapı stokumuzun yüzde 5,5'i riskli demektir ama kentsel dönüşümü uygularken kullanmış olduğunuz yönetmelik gereği mevcut yapı stokumuzun değil yüzde 5,5'u, yüzde 90'ı riskli çıkar. Bu, şöyle bir uygulamaya fırsat oluşturuyor: Bir müteahhit rant gördüğü bir alanda, oradaki yapıların depremde yıkılma ihtimali olmasa bile o yönetmeliği gerekçe göstererek bunu riskli yapı sınıfına sokup orayı ranta dönüştürebiliyor.
Bursa’nın Çevre Sorunları: Nilüfer Çayı ve Hava Kirliliği
Özellikle Bursa'mızda bir Nilüfer Çayı'mız var, maalesef her gün ayrı bir renkte akıyor. İmtiyazlı bir kısım firmaların atıklarını bu dereye akıtmalarına yirmi iki yıldır engel olunamamıştır. Yine, Bursa'mızın özellikle merkez ilçelerinde artık sınırları aşan bir hava kirliliğiyle de karşı karşıyayız. Kömür yakılmadığı hâlde, sanayi bacalarından ötürü, maalesef, bu hava kirliliği aşırı derecede artmış durumdadır.
Kırsal Alanların ve Köylerin Mağduriyeti
Kentlerimizin büyümesiyle kent alanı içerisine giren eski köylerimizin mera alanları vardı. Bu mera alanlarının da büyükşehir yasasıyla birlikte, ortak kamu yararına kullanılmak yerine, yine imara açılarak bir kısım müteahhitlere peşkeş çekildiğini görmek bizi üzüyor.
Deprem Riskine Karşı Somut Adımlar Atılmalı
Ülkemiz yirmi yılda çok büyük depremler geçiren bir ülkedir. Bu gerçekliğin dikkate alınarak gerekli önlemlerin alınmasını talep ediyorum. Aksi hâlde, aynı anlayışla devam edilirse benzer büyüklükteki depremlerde yine aynı sonuçlarla karşı karşıya kalacağız ve bunun vebali ağır olacaktır.
Meclis konuşmasında kapsamlı eleştirilerde bulunan Atmaca, çevre ve şehircilik politikalarında köklü değişimlerin ve kamu yararını önceleyen bir anlayışın benimsenmesi gerektiğini vurguladı.