Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu, Saadet Avrupa'nın kuruluşunun 10. yılı vesilesiyle Almanya'da teşkilat mensuplarımızla buluştu.
Konuşmasına, katılımcıları selamlayarak başlayan Genel Başkanımız Karamollaoğlu, “Milli Görüş davamızın Avrupa’daki sancaktarları, Saadet Partimizin fedakar mensupları; hepiniz hoş geldiniz! Doğrunun, iyinin, güzelin; hakkın ve adaletin tesisi için çalışan hanımefendiler, beyefendiler, geleceğimizin teminatı sevgili gençler! Saadet Avrupa teşkilatlarımızın 10. Kuruluş yıl dönümü münasebetiyle, sizlerle bugün bir araya gelmiş olmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Büyük bir kalabalık ve heyecanla gerçekleştirdiğimiz bu buluşmayı Cenâb-ı Allah, ülkemizin, İslam aleminin ve tüm insanlığın hayrına vesile kılsın inşallah.” dedi.
Kısa Zamanda Büyük Mesafeler Katettik
Avrupa’daki çalışmaların geçmişinin çok eskiye dayanmış olsa da, Saadet Partisi olarak Avrupa’da ilk resmi teşkilatlanmayı 2013 yılında başlattıklarını anımsatan Genel Başkanımız Karamollaoğlu, şunları söyledi:
“Cenab-ı Allah’a sonsuz şükürler olsun ki, sizlerin üstün gayretleriyle kısa sürede çok büyük mesafeler katettik. Nasıl ki 1969 yılında Konya’da açan o ilk çiçek, bugün dalları Bosna’dan Filistin’e uzanan ulu bir çınara dönüştüyse; Avrupa’da ektiğimiz Saadet tohumu da elhamdülillah kısa bir sürede hızla serpilip büyüdü. Köln’den Amsterdam’a, Viyana’dan Paris’e, şehir şehir, bölge bölge kök salmaya, filiz vermeye başladı. Bu başarıda emeği bulunan bütün kardeşlerimizi yürekten tebrik ediyor, bağrıma basıyorum. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Rabbim sözünüzü tesirli, çalışmalarınızı bereketli kılsın inşallah.
Sizler Hem Ülkemize Hem de Bulunduğunuz Ülkelere Büyük Katkılar Sağladınız
Ellerinde tahta bavullarla, ilk işçi kafilesi İstanbul-Sirkeci garından Almanya’ya yola çıktığında yıl 1961’di. Dile kolay, tam 62 yıl geçmiş. Her başlangıç heyecanlı, her başlangıç çilelidir. Ama onlar bütün zorluklara, bütün imkansızlıklara göğüs gerdiler. O tahta bavullu işçilerin çocukları, torunları bugün Almanya’da, Belçika’da, Fransa’da, Hollanda’da işveren oldu. Binlerce insana iş sağlayan müesseseler kurdular. Bu yüzden hem Türkiye’miz hem de bu ülkeler onlara ve sizlere çok şey borçlu. Çünkü sizler enerjinizle, emeğinizle, yüreğinizle, hem yaşadığınız ülkelerin hem de anavatanınızın gelişmesine büyük katkılarda bulundunuz ve bulunmaya devam ediyorsunuz. Bu sebeple ben, ülkemiz ve milletimiz adına sizlere bir kez daha şükranlarımı sunmayı bir vazife addediyorum.
İslomofobi Avrupa’da Kurumsallaşıyor
Peki bugün de sıkıntılar, zorluklar yok mu? Elbette var. Bunların başında da son zamanlarda yaygınlaşan İslamofobi, yani daha anlaşılır şekliyle İslam korkusu, endişesi geliyor! Maalesef bazı karanlık odaklar, Avrupa’da ırkçılığı ve inanç farklılığını körüklemeye çalışıyorlar. Bir barış ve kardeşlik dini olan İslam’ı, savaş ve şiddet dini olarak göstermeye çalışıyorlar. Bireysel saldırıların da ötesinde, son yıllarda artık bu nefretin ne yazık ki Avrupa’da neredeyse kurumsallaştığını görüyoruz. Avrupa’nın ilke ve değerleri; Müslümanlar söz konusu olduğunda rafa kaldırılıyor. Barış, demokrasi, insan hakları, saygı, sevgi, hoşgörü… Adeta tüm bu kavramlar sadece Avrupa’nın sınırları içinde ve Avrupalılar söz konusu olunca akıllara geliyor. Bir Avrupalı fert ırkçı söyleme muhatap kalsa dünyayı ayağa kaldıranlar, milyonlarca Müslüman benzer söylemlerle, hatta saldırılarla hedef alındığında görmezden, duymazdan geliniyor.
Avrupa Sınıfta Kalmıştır
Kimse kusura bakmasın! Daha önce de muhataplarına, büyükelçilere vs. çeşitli vesilelerle söylemiştim, bugün buradan bir kez daha söylüyorum. Avrupa bugün, bu konuda yine sınıfta kalmıştır! Avrupa Birliği, söylemleri ve eylemleri arasındaki farklılıklarla kendi kendini inkar eden bir duruma düşmüştür. Avrupa, Bosna’da sınıfta kalmıştır. Irak ve Afganistan işgalinde sınıfta kalmıştır! Suriye’de, Yemen’de, Doğu Türkistan’da, Hindistan’da sınıfta kalmıştır! Avrupa, bombalar altında can veren bebeklerin saç, göz ve ten rengine göre ayrım yaptığı için sınıfta kalmıştır! Avrupa, Ukrayna ve Filistin’de yaşananlar karşısında gösterdiği farklı tepkilerle sınıfta kalmıştır! Avrupa, dün Yahudilere yaptığı muamele ile nasıl sınıfta kaldıysa; bugün de Siyonistlerin karşısında suskun kalışıyla sınıfta kalmıştır! Hırsıza hırsız, katile katil, işgalciye de işgalci diyemediği için sınıfta kalmıştır!
Yere Batsın Sizin ‘İnsan Hakları’ Söylemleriniz!
Gazze’den yükselen çığlıklar arş-ı Âla’yı titretirken, dünyanın her yerinde halklar, vicdanlı insanlar bu çığlığa kulak kesilmiştir. İsrail’in zulmü karşısında; farklı dinlere, dillere, ideolojilere sahip duyarlı insanlar ayağa kalkmış, meydanlara dökülmüş, miting yapmış ve bu devlet terörünü lanetlemişlerdir. Ancak yönetimde bulunanlar, iktidar sahipleri İsrail’e karşı gıklarını bile çıkaramamışlardır! Karşı çıkmayı bırakın, bir de sırtını sıvazlayıp, bu katliamlara destek, hatta ortak olmuşlar ve hâlâ ortak olmayı sürdürmektedirler. O halde nerede kaldı sizin söylemleriniz? İddialarınız? Ne işe yarıyor sayfalar dolusu yazdığınız o insan hakları raporlarınız?
Kundaktaki bebekleri, okula giden çocukları, hamile kadınları, engelli ve yaşlıları acımasızca katledenlere bir çift sözünüz yoksa; yazıklar olsun size! Okulları, hastaneleri, camileri, ibadethaneleri, ambulansları dahi vuranlara karşı tek bir cümle kuramayanlara sesleniyorum; yere batsın sizin ‘insan hakları’ söylemleriniz!
Öldürmeyeceksin, Zulmetmeyeceksin!, Adil olacaksın!
Bir insan suçsuz yere katlediliyorsa; Cuma namazından çıkarken olsa ne fark eder, Pazar günü kiliseden çıkarken olsa ne fark eder? Bir halka göz göre göre soykırım yapanlar; Kur’an-ı Kerim’e, Tevrat’a veya İncil’i inansa ne olur inanmasa ne olur? Fark eder mi? Temel hüküm şu değil midir? Öldürmeyeceksin!, Zulmetmeyeceksin!, Adil olacaksın! Müslüman’ı da öldürmeyeceksin, Hristiyan’ı da! Yahudi’ye karşı da adil olacaksın, Müslüman’a karşı da! Bizim inancımız bize bunu emreder. Biz Milli Görüşçüler, bütün insanlığın kurtuluşu için mücadele ediyoruz. Iraklı Hasan’ın olduğu kadar Berlinli Hans’ın, Filistinli Davut’un olduğu kadar Parisli David’in de mücadelesini veriyoruz. Gazze’deki, Kabil’deki, Şam’daki, Bağdat’taki yetimler kadar; Washington’un, Londra’nın varoşlarında yoksulluğa terk edilmiş evsizlerin mücadelesini veriyoruz.
İslam; Mazlumlar için Rehber, İnsanlık için Kurtuluş Reçetesidir
Çünkü biz mazlumun ırkını, dinini sormayız. Biz ancak ve ancak zalimlere husumet besleriz. Biz daima ezilenlerin, hor görülenlerin, hakkı yenenlerin, zorla vatan topraklarından çıkartılanların, adalet peşinde koşmaktan bitap düşmüş kimsesizlerin yanındayız! Bizler, dünden bugüne yeryüzünün mazlum, mağdur ve mahzunları için kavga verdik ve vermeye devam edeceğiz. Bundan sonra da zalimlerin ve müstekbirlerin karşısında her daim müstaz’afların yanında yer almaya devam edeceğiz! Evet, şimdi tekrar ifade ediyorum; bugün Avrupa sınıfta kalmıştır ve Batı’nın değerler sistemi iflas etmiştir! Bu yüzden diyoruz ki; İslam, mazlumlar için rehber, insanlık için kurtuluş reçetesidir. İnsanlık bu prensiplere dayandığı zaman huzur ve refah bulur. Dünyanın bütün mazlumlarını bir araya getirip bu kanlı, ırkçı sömürü düzenini değiştirmek mecburiyetindeyiz. İnsanlığın saadet ve selameti için Yeni bir Dünya kurmak zorundayız.
Tüm İnsanlığa Teklifimiz: Adil ve Yeni Bir Dünya
Adil ve yeni bir dünya artık bir ihtiyaç değil, 8 milyar insanın saadeti için zorunluluk haline gelmiştir. Herkes duysun ve bilsin ki; biz savaş değil, barış istiyoruz. Biz çatışma değil, diyalog istiyoruz. Biz çifte standart değil, adalet istiyoruz. Biz üstünlük değil, eşitlik istiyoruz. Biz sömürü değil, hakça paylaşım istiyoruz. Biz baskı ve zulüm değil, insan haklarına saygı istiyoruz. İşte bizim tüm insanlığa teklifimiz bunlardır: Avrupa’dan Asya’ya, Amerika’dan Afrika’ya yeryüzü üzerinde bunlara itiraz edecek tek bir insan da yoktur! Bizler bu teklifimizi Yusuflar için olduğu kadar Josephler için de yapıyoruz. Bizler bu uğurda Meryemler için mücadele verdiğimiz kadar Marryler için de çalışıyoruz.
Yürek Yangınımız Büyük, Omuzlarımızdaki Yük, Taşıdığımız Sorumluluklar Ağır
Yürek yangınımız büyük, omuzlarımızdaki yük, taşıdığımız sorumluluklar ağır! Ancak bu yürek yangınıyla yanıp tutuşanlar, Hakkı üstün tutanlar, omuzlarındaki sorumlulukların farkında olarak ibadet aşkıyla çalışanlar, ülkelerine ve insanlığa büyük hizmetler yapar. Bizim amacımız da hedefimiz de bellidir; biz öncelikle, yaşanabilir bir Türkiye kurmak istiyoruz! İnanıyoruz ki, bunu gerçekleştirirsek yeniden büyük Türkiye doğacaktır! Yeniden büyük Türkiye’de; zulmün değil adaletin, sömürünün değil hakça paylaşımın hâkim olduğu yeni bir dünya inşa edecektir! Bu nedenle; ilk adım Saadet Partimizi her geçen gün daha da güçlendirmek olmalıdır. Bilinmelidir ki, Saadet Partimiz ne kadar güçlüyse; Türkiye’miz de o kadar güçlü olacaktır. Türkiye, ne zaman gerçek manada güçlü ve tam bağımsız hareket edebilirse; dünya kalıcı huzura ve barışa o zaman kavuşacak, coğrafyamızda akan kan ve gözyaşı ancak o zaman dinecektir.
Bir Avuç Siyonist Dünyayı Ateşe Veriyor; Ancak Herkes Seyrediyor
Siz Avrupa’daki teşkilat mensuplarımıza, şimdiye kadar zikrettiğim olaylar ve sebepler çerçevesinde büyük sorumluluklar düşmektedir. Büyük Ortadoğu Projesi, (yani Büyük İsrail Planı çerçevesinde) bir avuç Siyonist dünyayı ateşe veriyor; ancak herkes seyrediyor. Bu konuda Avrupa’da kamuoyu oluşturmak sizlere düşüyor. Maalesef Mescid-i Aksa sahipsiz, mazlum Filistin halkı kimsesiz; İslam aleminin yöneticileri de sınıfta kaldılar! Bu noktada değerlerimize, kutsallarımıza, mazlumlara sahip çıkmak yine sizlere düşüyor. Ülkemizde iktidarda bulunanlar da ne yazık ki; birtakım jestlerle, konvoyla, mitingle kamuoyunun gazını alıyor, ancak kayda değer tek bir somut adım atmıyor! Bu hususta Avrupa’daki vatandaşlarımızı harekete geçirmek, gerçekleri anlatmak da yine sizlere düşüyor. Seferberlik ruhuyla, her zamankinden çok daha fazlasını yapmak ve çok daha fazla çalışmak mecburiyetindeyiz!
Peygamber Efendimiz(sav)’in Güzel Ahlakını Kuşanalım
Bu ateş söndürülmezse, bir gün herkesi yakar! Mazlumların âhı er veya geç tutar, herkesi yakar! Şimdi Yerel Seçimler yaklaşıyor. Saadet Partimizin bu seçimlerde yakalayacağı başarı bu nedenlerle oldukça büyük bir öneme sahiptir. Zalimlerin ve işbirlikçilerinin, bu zulme sessiz kalanların isteyeceği en son şey güçlü bir Saadet Partisi’dir. Mazlumlara verilecek en büyük destek Saadet Partimizi başarılı kılmaktır. O nedenle sizlerden iki şey istirham ediyorum: Birincisi; burada güzel örnekler ortaya koymaya devam edin. Eğitimdeki başarınızla, iş hayatınızdaki dürüstlüğünüzle, aile ve sosyal hayatlarınızda her daim sevgi ve saygıya dayalı ilişkilerinizle; ‘iyi bir Müslüman nasıl olur?’ sorusuna verilecek yanıt sizi göstermek olsun. Zira Sevgili Peygamber Efendimiz(sav)’e karşı yapılan çirkin hakaretlere, alçak saldırılara verilecek en güzel cevap; O’nun güzel ahlakını hayatın her alanında kuşanmak ve hakim kılmaktır!
Milli Görüş Anlayışına Olan İhtiyaç Her Zamankinden Daha Fazladır
Muhterem kardeşlerim; sizlerden ikinci istirhamım ise şudur: Saadet Partimizin başarısı için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da canla, başla çalışmaya devam edin. Her geçen gün derinleşen problemlerimizin çözümü ancak Saadet Partisi kadrolarının iş başına gelmesiyle mümkündür. Bugün ülkemizde, coğrafyamızda ve yeryüzü üzerinde Milli Görüş anlayışına olan ihtiyaç her zamankinden daha fazladır. Mart ayında yapılacak Yerel Seçimler büyük bir öneme haizdir. Sadece 4,5 ay kaldı. Bugünden itibaren geceyi gündüze katma vaktidir. Vakit, bugünden yollara düşme vaktidir. Girilmeyen evlere, sokaklara, mahallelere girme vaktidir. Yürümenin değil kan ter içinde koşmanın, sadece hafta sonlarını değil haftanın yedi gününü vakfetmenin, bir değil on vermenin vaktidir. Bugüne kadar maddi ve manevi olarak bu davaya büyük hizmetlerde bulundunuz; Allah sizlerden razı olsun. Ancak şimdi zaman, çok daha fazlasını yapma zamanıdır.
Sorumluluklarımızı Aynı İnanç, Azim ve Kararlılıkla Kuşanalım
Koşabilecekken yürüyenin, yürüyebilecekken oturanın bunun hesabını asla veremeyeceği kritik bir dönemden geçiyoruz. Konuşması gerekirken susanların, susması gerekirken konuşların büyük vebale gireceği bir eşikten geçiyoruz. Asılması gerekirken asılmayan bayrakların, gidilmesi gerekirken gidilmeyen kahvehanelerin, derneklerin, verilmesi gerekirken verilmeyen reklamların her birinin bugüne dek hiç olmadığı kadar önemli olduğu ve sonuca ciddi manada etki edeceği bir döneme giriyoruz. Bu nedenle bugünden itibaren bir kez daha emanetlerimizi, sorumluluklarımızı aynı inanç, azim ve kararlılıkla kuşanalım diyor; bugüne kadar verdiğiniz emekler ve bugünkü coşkunuz, heyecanınız için her birinize ve bizleri bir araya getiren Başkanımıza, yöneticilerimize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Allah sizlerden razı olsun! Allah bu yolda takatimizin sonuna kadar mücadele etmeyi hepimize nasip etsin. Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!”