Ankara Milletvekilimiz Mesut Doğan, TBMM bütçe görüşmelerinde Saadet-Gelecek Grubu adına söz aldı.

11 gündür bütçenin görüşüldüğüne dikkat çeken Doğan, şunları söyledi;

İstanbul Milletvekilimiz Aydın: Kumar ve Uyuşturucu Milli Güvenlik Meselesidir, Terörle Eş Değer Tutulmalıdır!” İstanbul Milletvekilimiz Aydın: Kumar ve Uyuşturucu Milli Güvenlik Meselesidir, Terörle Eş Değer Tutulmalıdır!”

“Nasip olursa yarın da inşallah tamamlamış olacağız. Bütçe vesilesiyle hem iktidar partisi milletvekilleri hem muhalefet milletvekilleri siyasetin her alanıyla ilgili fikirlerini, düşüncelerini ortaya koyma fırsatı bulmuş oldular.

Ben bu konuşmaları dinlerken, işin gerçeği, hepinizin çok yakından bildiği bir fıkra kafamda sürekli canlandı: Adamın biri eşiyle beraber tatile gitmiş. Gittiği mekânda güzel bir kamp kurmuşlar. İlk gün çadır işlevini gerçekleştirdikten sonra beraber yemekleri yemişler. Tabii ki ilk günün getirmiş olduğu yorgunlukla erken istirahate çekilmişler. Beraber çadırda uyurken uykunun en zirvede olduğu bir kadın adamı hızlı bir şekilde uyandırmış. Adam tek gözü açık, tek gözü kapalı, ne olduğunu anlamadan "Buyur Hanım." demiş, Hanımı demiş, ki: "Yukarı bak bakalım, ne görüyorsun?" Adam yine tek gözü açık, tek gözü kapalı yukarı bakmış, demiş ki: "Ne göreceğim, binlerce yıldız görüyorum." Hanımı tekrar demiş ki: "İyi de bu sana ne ifade ediyor?" Adamın uykusu iyice dağılmış ve demiş ki: "Gördüğüm yıldızlara teolojik olarak baktığımda Allah'ın yüceliğini, felsefi olarak baktığımda kâinatın ne kadar büyük olduğunu ama meteorolojik olarak baktığımda bu kadar yıldız olduğuna göre yarın havanın güzel olacağını görüyorum." Uykusu dağıldığından dolayı bu sefer kendisi hanımına dönmüş demiş ki: "Peki, sen ne görüyorsun?" Affınıza sığınarak söylüyorum: Kadın kızgın ve şiddetli bir şekilde demiş ki: "Aptal herif, dikkat et, çadırımız çalındı."

Bunu niye söylüyorum? Biz, şimdi, özellikle muhalefet partileri olarak diyoruz ki: "Bu ülkede yaşayan insanlarımızın ekmeğe çalındı." İktidar partisi diyor ki: "Avrupa bizi kıskanıyor." Biz diyoruz ki: "Ülkemizin parası çalındı." Onlar diyorlar ki: "Köprüleri görmüyor musunuz?" Biz diyoruz ki: "Gençlerimizin umudu çalındı." "İyi de onlar da bize kılıç çekti." deniliyor. Veya biz diyoruz ki: "Filistin'in toprakları çalındı." Ama iktidar partisi diyor ki: "Görmüyor musunuz, Şam'ı fethettik."

Şunu açık ve net söylemek gerekir ki: Görmek isteseniz de istemeseniz de ülke olarak büyük bir felaketin ortasındayız ve bu felaketin ne kadar büyük olduğunu biz, size sürekli ama sürekli hatırlatmak mecburiyetindeyiz. Yaşamış olduğumuz sorunlar öyle bir noktaya geldi ki artık Türkiye Cumhuriyeti devletinin bağışıklık sistemi çöktü; bunu görmezlikten gelemeyiz ki. Bakın, bir insanın sağlıklı ve konforlu bir hayat sürmesi için ihtiyaç duyacağı ilk şey bağışıklık sisteminin güçlü olmasıdır. Eğer bir kişinin bağışıklık sistemi zayıflarsa veya çökerse bırakın vücudun enfeksiyonlarla, mikroplarla, hastalıklarla mücadele etmesini, tam tersi, vücut enfeksiyon etmeye başlar. Devletler de insan gibidir; devletin de bağışıklık sistemi çökerse bırakın sorunlarını çözmeyi, kendi kendine sorun üretmeye başlar ve şu anda maalesef, var olan sistem ciddi manada sorun üretmeye başladı. Peki, neden? Nedeni açık ve net:

Yirmi iki yıl boyunca iktidar partisinin uygulamış olduğu siyaset, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bağışıklık sistemini bozacak 4 tane tehlikeli zemin oluşturdu. Nedir bunlar? Bir, siyasetimizde kutuplaşma zemini oluşturdu; iki, ekonomimizde çökme zemini oluşturdu; üç, sosyal hayatta çürüme zemini oluşturdu; dört komşularımızla savaşma zemini oluşturdu ve oluşan bu zeminden ciddi manada etkilenen ülkemizin, bağışıklık sistemi bozuldu. Bakın, siyasetimizde kutuplaşma zemini oluştu dedim. Bir ülke için en değerli şey, arkadaşlar, birlik ve beraberliktir. İktidarın da asli vazifesi, birlik ve beraberliği güçlendirecek ortak paydaları çoğaltmaktır. Ama maalesef, özellikle son on, on beş yıldır iktidar partisi, bu milletin ittifak ettiği konuları atlayarak hep ihtilaf ettiği konuları konuşturdu. Son on, on beş yıldır iktidar, özellikle, unutmamız gereken her şeyi zorla hatırlattı, hatırlamamız gereken her şeyi zorla unutturdu ve insanlarımızın arasına kocaman kocaman duvarlar örüldü veya çukurlar kazıldı. Aynı iş yerinde çalışan, aynı camide namaz kılan, aynı çeşmeden su içen insanların birbirinden şüphe edeceği ortam ve vaziyet oluşturulmuş oldu. Artık ülkemizde kimsenin birbirini dinlemediği, kimsenin birbirini beğenmediği ve kimsenin birbirine saygı göstermediği bir ortam oluşturuldu ve üzülerek söylüyorum, iktidar, ömrünü bir gün daha uzatmak için bundan da beslenme çabası içerisine girdi. Sonrasında ekonomimizde çökme zemini oluşturuldu.

TÜRKİYE'NİN BORCU 35 KAT ARTTI!

Düşünün, dünyanın en güzel özelliklerine sahip bir ülkede artık faturaları konuşuyoruz, geçim sıkıntısını konuşuyoruz, emekliyi konuşuyoruz. Neden? Çünkü tercih etmiş olduğumuz sistem bizi ekonomik bir bataklığın içerisine getirdi. AK Parti 2002 yılında iktidara geldiğinde Türkiye'nin iç borcu 130 milyar lira iken şimdi maalesef 4,5 trilyona çıktı yani 35 kat arttı; dış borç -TL olarak söylüyorum- 230 milyar lira iken şimdi 19 trilyon 900 milyar liraya çıktı yani 80 kat arttı. 2002 yılında bu ülkede yaşayan her bireyin, bütün bankalara olan borçlarının toplamı 6,7 milyar lira idi, şu anda 4,5 trilyona çıktı yani 555 kat arttı. İnsanımız, esnafımız, tüccarımız, sanayicimiz nefes alamayacak bir hâle geldi ve bu hâl sosyal hayatta ciddi manada çürüme zemini oluşturdu.

İnancımıza göre günah olan, kanunlara göre suç olan, geleneklerimize göre ayıp olan her şey her geçen gün arttı. Bu ülkede yirmi iki yıl içerisinde boşanan aile sayısı -resmî rakamlara göre söylüyorum- 2 milyon 900 bin. Yirmi yıl içerisinde  bu ülkede 70 bin insan -yine, resmi rakamlara göre söylüyorum- intihara teşebbüs etti. "Dindar nesil yetiştireceğiz." diye yola çıkanlar para için hastanede yeni doğmuş çocukları öldürmeyi göze alabilecek çetelerin, şebekelerin çıktığı bir zemin oluşturdular.

Yetmedi, komşularımızla savaşma zemini oluşturdunuz. Hâlbuki, işe başlarken slogan netti, belliydi; neydi? "Komşularla sıfır sorun." Ama geldiğimiz hâl ne? Herkesle kavgamız var ve sınırlarımız tehlike altında tabiri caizse. Bölgemizdeki yaramaz çocukları terbiye edeceğiz diye karşı mahallenin, tabiri caizse, serserilerini getirdiniz bölgemize, şimdi, o serserilerle, bu bölgeyi barışın olduğu bir hâle çevirme çabası içerisine giriyorsunuz ki bu, asla ve asla mümkün olmayacak.

Biz eğer bu ülkede ve siyasetimizde ciddi manada kutuplaşma zeminini yok etmek istiyorsak iç barışı mutlaka ama mutlaka tesis etmek mecburiyetindeyiz. Eğer ekonomiyi mutlaka ama mutlaka tamir etmek istiyor isek bu ülkede yaşayan herkesin ürettiği kadar tüketme hakkına sahip olduğu, üretme yeterliliği olmayan herkesin tüketme hakkının devlet tarafından teminat altına alındığı bir sistemi kurmak mecburiyetindeyiz. Eğer sosyal hayattaki bu çürümeyi yok etmek istiyor isek "Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmayacaksın." desturunu zihinlere, kalplere işlemek mecburiyetindeyiz. Komşularımızla savaşma zeminini ortadan kaldırmak istiyorsak Amerika'nın, İsrail'in, Avrupa'nın şamaroğlanı olmayı bırakıp bu bölgenin lideri olmak mecburiyetindeyiz.

Ve bu ülkede yaşayan insanların tümünü düşündüğümüz gibi, bu coğrafyada var olan herkesin arasında köprü vazifesi görmek mecburiyetindeyiz. Tarih şahit ki bu bölgede, sayı bakımından, nüfus bakımından en yoğun nüfusu olan bir Türkler, iki Kürtler, üç Araplar. Bu üç etnik grup arasında ne zaman barış, ne zaman muhabbet varsa coğrafyamızda muhabbet olmuştur ve coğrafyamız dünyaya hükmetmiştir ama ne zaman ki bu 3 etnik grup arasında sıkıntı, sorun, kavga oldu ise coğrafyamız kan gölüne dönmüştür. Tarihin bu öğretmiş olduğu dersi iyi çalışıp iyi okumadığımız takdirde inanın sadece sorunları görmezlikten gelecek ama ülkeyi gelecek nesle çok kötü bir şekilde bırakmak zorunda kalacağız. Bundan dolayı biz dün diyorduk ki ülkenin sorunları var, siz diyordunuz ki "Sorun yok." ama şimdi siz diyorsunuz ki "Evet, sorun var." Şimdi de biz diyoruz ki Türkiye'nin sorunları yok artık. Ya, ne var? Kontrolden çıkmış sorunları var. Sorunu oturursun konuşursun, çalışırsın, halledersin ama sorun kontrolden çıktı ise bu felakete açılan bir kapıdır. Bunu unutmamak gerekir diyor.”

Editör: Saadet Gündem