Grup Başkanvekilimiz ve İstanbul Milletvekilimiz Bülent Kaya, TBMM Grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Konuşmasına Antalya’da yaşanan sel felaketi ve Erzincan’ın İliç ilçesinde meydana gelen altın madenindeki göçük olayına değinerek başlayan Kaya, şunları söyledi;

“Antalya'mızda meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Ayrıca sel felaketinden etkilenen vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum. Maalesef haftaya kötü ve üzücü haberlerle başladık. Antalya'daki sel felaketinden sonra Erzincan'ımızın İliç ilçesinde bir altın madeninde meydana gelen göçükte göçük altında kalan işçilerimizin varlığı ve hala kurtarılamamış olması elbette bizleri derinden üzdü.

Bağıra Bağıra Geldi

Maalesef bu kaza adeta bağıra bağıra gelen bir maden faciasıydı. Maalesef bu kaza adeta bağıra bağıra gelen bir maden faciasıydı. Dünyanın her tarafında maden kazaları oluyor ama Türkiye kadar belki de insan canının bu kadar ucuz ve değersiz olduğu bir başka ülke yok. Çünkü mevcut iktidar maalesef iş güvenliği ve işçi sağlığından önce patronların maliyetlerini ne kadar daha az düşürebiliriz hesabıyla hareket etmekte. 2022 yılında Konya milletvekillimiz Abdülkadir Karaduman'ın verdiği soru önergesinde İliç’teki altın madeninde bir kapasite artırımı söz konusu olduğunu CHAT raporuyla ilgili idari davanın devam etmekte olduğunu buna dair soru önergeleri verdi. Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Murat Kurum biraz geç de olsa süresinde cevap vermemiş de olsa daha sonra verdiği cevapta ilgili firmaya 131 bin TL bir idari para cezası uyguladıklarını söyledi. Bu ne anlama geliyor? İş ve işçi güvenliğiyle ilgili milyonlarca TL yatırım yapması gereken şirketler adeta bilinçli bir taksirle yani sonuçlarını göze ala ala bu maliyetleri göze almayıp sadece 130 bin, 150 bin, 200 bin idari para cezalarıyla kendi ceplerini düşündüğü için bu iş kazaları meydana geliyor.

Kader Der Geçeriz Anlayışıyla Maden Politikaları Yürütülüyor

Eğer gerçekten o oraya işçi sağlığıyla ilgili yatırımların maliyetlerini göze almış olsalardı bu kazalar elbette meydana gelmezdi. Ama maalesef o yatırımı yapmaktansa öderiz 130 bini, öderiz 150 bini, kaza meydana gelirse de ne yapalım? Kader der geçeriz anlayışıyla ülkemizdeki maden politikaları yürütülüyor. Ve yine belki de dünyanın hemen hemen önde gelen bütün maden şirketleri Türkiye'de faaliyette bulunuyor ve diğer ülkelerde asla elde edemeyecekleri karları Türkiye'den elde ediyorlar. Yani Türkiye'deki altın madenleri adeta yok pahasına birilerine peşkeş çekiliyor. Elbette bu peşkeşten payını alan belli çevrelerin belli siyasi isimlerin olduğunu da maalesef üzülerek görüyoruz. Dolayısıyla elbette hepimiz kadere iman ediyoruz ama tedbir alma noktasında üzerine düşen vazifeyi yapmayan ya da işçilerin sağlığıyla ilgili maliyet yapmaktansa devletin kestiği cüzi idari para cezasını ödeyen patronlar asıl faildir ve onlara izin veren devlet yetkilileri de müşterek faildir diyoruz.

Maden Yasası Apar Topar Meclisten Geçirildi

Buradan bu ve benzeri kazaların bir daha yaşanmaması için yolun belli olduğunu, işçi sağlığı, iş güvenliğinin birinci dereceye alınması gerektiğini, iktidarın da buralarda denetim yaparken sadece para cezası kesmeyle sınırlı kalmaması gerektiğini, iş güvenliğini ve işçi sağlığını tehdit altında olan her madeni durdurması getirilen komisyonlarda yeterince tartışılmadan saraydan hazırlanan maden yasasının meclisten apar topar geçirilmeye çalışıldığı bir süreci yaşadık. Saadet ve Gelecek Grubu olarak bu yasama faaliyetine itirazlarımızı sert bir şekilde dile getirdik. Dedik ki siz Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini getirirken millete ne tür vaatlerde bulundunuz? Meclis kendi işini yapacak. Yani kanun yapmak meclisin işi olacak. Hükümet kurmakla uğraşmayacak. Hükümet sandıkta kurulacak. Hükümet de kendi işini yapacak. Maalesef Sayın Cumhurbaşkanı ülkede bunca yüksek enflasyon varken, gıda enflasyonu rekorlar kırarken, emekliler 10 bin TL'yle açlığa mahkum edilirken bunları çözeceğine bir ani yasama faaliyetleriyle ilgili politika kurullarını çalıştırıp hazırladıkları kanun taslaklarını AK Parti grubuna göndermekte, onların imzaladığı kanun tasarıları apar topar komisyonlarda görüşülmekte. Daha sonra da AK Parti'yi kurarken iddialı bir laf söylemişti.

AK Parti Grubu Mecliste Sadece El Kaldırıp İndiren Grup Haline Geldi

Milletvekilleri el kaldırıp el indirme makinesi asla olmayacak demişti. Ama maalesef bugün 264 kişilik Adalet ve Kalkınma Partisi grubu mecliste sadece el kaldırıp el indiren bir grup haline gelmiştir. Çünkü konular müzakere edilirken kuliste oturup genel kuruldaki odalarında bulunuyorlar. Tam oylama sırası zevairi kurtaracak sayıdan milletvekili genel kurula geliyor. Ellerini kaldırıp kanunun kabul edilmesi gerekiyorsa kabul, önergenin reddedilmesi gerekiyorsa red şeklinde ellerini kaldırıp başkaca bir şey yapmadan tekrar genel kurulu terk ediyorlar. İşte dün meclisin bu kadar işlevsiz hale getirilmesine itiraz ederek madem siz bizi yok sayarak saraydan gelen kanunları bu mecliste kanunlaştırmak istiyorsanız biz bu tiyatronun parçası olmayacağız. O zaman iç tüzüğün gerektirdiği toplantı yeter sayısını, karar yeter sayısını buyurun sağlayın ve bu meclisi öyle çalıştırın diye bir çalışma ortaya koyduk. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesinin yürütme organına tabi olmaması gerektiğine dair asil bir duruştu. İnşallah bu farkındalığı oluşturmaya hep beraber devam edeceğiz.

Terörist İsrail Bu Coğrafyanın Baş Belası Olmaya Devam Ediyor

Grup Başkanvekilimiz Kaya: "TBMM, Gazze İçin Topyekun Harekete Geçmelidir" Grup Başkanvekilimiz Kaya: "TBMM, Gazze İçin Topyekun Harekete Geçmelidir"

Elbette adım adım seçimlere doğru gidiyoruz. Artık önümüzde sadece bir buçuk aylık bir zaman dilimi kaldı. Haliyle adaylar belirleniyor, vaatler sıralanıyor. Seçim gündemi elbette yoğun ancak insanımızın ve ülkemizin maalesef değişmeyen gündemleri var. Hayat pahalılığı bunların en başında gelen gündem maddelerimizden bir tanesidir. Bunun yanında maalesef coğrafyamızın da değişmeyen bir gündemi var. Başıboş terörist İsrail sorunu bu coğrafyanın baş belası olmaya devam ediyor. İsrail'in bombaları altında kalan sadece gazeteliler değildir. Tüm insanlık ve insanlık değerleri bu bombalar altında kalmıştır. Üzülerek ifade ediyoruz ki Saadet ve Gelecek Grubu kadar bu konuya dikkat çeken başka bir siyasi parti grubu maalesef olmadı.

Maalesef Vicdanları Sağır Olan AK Partili Kardeşlerimiz Önergemize Red Oyu Verdi

Adeta Filistin sorunu adeta Filistin'in ve Gazze'lilerin dramı normalleşti ve alıştığımız bir hal haline geldi. İşte Saadet ve Gelecek Grubu olarak bizler asla bunu unutmayacağız ve unutturmayacağız. Asla alışmayacağız ve alıştırmayacağız diyerek dün yeniden İsrail'e giden ticaret gemilerinin bir genel araştırma önergesiyle araştırılması için genel kurulda bu konuyu araştırmamıza dair önergeye de red oyu vererek bir daha bir kez daha vicdanlarını Filistin'e karşı kör ettiler. Filistin'e karşı sağır kesilmeye maalesef devam ettiler. Çocuklar, kadınlar, yaşlı insanlar vahşice katledilirken elbette bir iktidarın bu kadar sessizliği kabul edilebilir gibi değildir.

İktidar Muhalefet Gibi Davranıyor

Muhalefet olarak bize verilen görev bir konuyu gündemleştirmek gündemde tutmaktır. Yani bize sözlerimizle kötülüğü men etmek, iyiliği emretmek vazifesi verildi ve biz de bunu yapmaya çalışıyoruz. Ama iktidara verilen görev kendilerine verilen mühür gereği icraatla yani elleriyle iyiliği emredip kötülüğü men etmek vazifesi verildi. Dolayısıyla muhalefete verilen görevi yapan bir iktidar kendisine teslim edilen mührün gereğini yapmamış olur. Dolayısıyla bizim iktidardan beklediğimiz sözleriyle bu vahşeti kınaması değil, kendisine teslim edilen yetki ve mühür gereğince bu zulmü ve bu vahşeti durduracak. Başta ticari ilişkilerin tamamen kesilmesi, diplomatik ilişkilerin kesilmesi, askeri hava sahalarının kapatılması gibi birçok ön tedbiri alma imkanı varken bunları almamış olmasınadır isyanımız.

İsrail’e Ticaret Derhal Durdurulmalıdır

Kutsallarımız tarumar edilirken somut tek bir adım dahi atılmaması ifade ettiğimiz gibi kabul edilebilir bir durum değildir. Üstüne üstlük hala limanlarımızdan İsrail'e her gün gemiler gidip gelmesi hem bir Müslüman hem de bir insan olarak hafızalarımızın asla almayacağı bir davranış şeklidir. Vicdanımız bunu reddettiği için Saadet ve Gelecek grubu olarak dün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bunu unutmayacağız ve unutturmayacağız diyerek o genel görüşüme önergemizi verdik. Bütün muhalefet partilerinin evet bu konu mecliste araştırılmalı ve İsrail'e ticaret derhal durdurulmalıdır desteğine rağmen maalesef Cumhur İttifakı oylarıyla bu talebimiz reddedildi. Elbette Büyük Ortadoğu Projesi’ne engel olmanın, İsrail zulmünü durdurmanın, Filistinli mazlumlara kol kanat germenin hem milli hem de dini bir vecibe olduğunu her zaman hatırlatmaya devam edeceğiz.

İstanbul’un, Ankara’nın Güvenliği Kudüs’ten Geçer

Zira Saadet ve Gelecek Grubu olarak biz biliyoruz ki İstanbul'un güvenliğinin Kudüs'ten Ankara'nın huzurunun Gazze'den geçtiğini iktidarda bulunanlar anlamada zorlanabilirler ama bu millet bunu çok iyi biliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi bugün ne kadar olduğu gibi bundan sonra da mazlumların hamisi, zalimlerin korkulu rüyası olmaya devam edecek ve Saadet-Gelecek Grubu olarak bizler de bunu temin etme gayreti içerisinde olacağız.

Sayın Sisi Derken Şehit Olan Mursi Hiç Aklınıza Gelmedi mi?

Bir diğer güncel konu Sayın Cumhurbaşkanımızın Mısır ziyareti. Elbette uluslararası ilişkilerde duygusallığa kin ve düşmanlığa yer olmadığını uluslararası ilişkilerin kendi mecrasında yürüyen ilişkileri olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Ama 2010 yılından bu yana Sayın Cumhurbaşkanı'nın yürüttüğü bir politika var. Hatta 2020 yılına kadar Mısır'ın NATO toplantılarına katılmasına Türkiye veto etmişti. 2020’den bu yana Mısır NATO toplantılarına da katılmaya başladı. Yine Birleşmiş Milletler toplantısında Sisi ile Sayın Erdoğan aynı masaya oturtulmak istendiğinde ben izzetimi kaybetmiş bir lider değilim. Onu meşrulaştıracak hiçbir adım atamaya atamam diyen Sayın Erdoğan yurtdışı gezisine çıkarken Sayın Sisi'yle verimli bir görüşme gerçekleştirmek için gidiyorum dedi. Peki Sayın Sisi derken şehit olan Mursi hiç aklınıza gelmedi mi? Sayın Sisi derken Esma Biltaci şehit edildi Rabia Meydanı'nda arkasından babasının kızına yazdığı mektup okunurken gözyaşlarını silen Sayın Cumhurbaşkanı'nın aklına Esma Biltacı hiç mi gelmedi? Ve yine Sayın Cumhurbaşkanı'nın deyimiyle Sayın Sisi'yle Mısır'da el sıkışırken Mısır zindanlarında kendileriyle ilgili idam hükmünün infazını bekleyen ve yine Mısır zindanlarında esaret ve işkence altında olan Müslüman kardeşlerimiz hiç mi aklına gelmeyecek? O kirli eli sıkarken hangi yüzde o kirli çıkanmış olacaksın? Ve yine Sisi bu zulmünden vazgeçecek hangi adımı attı da siz Mısırlılar normalleşiyorsunuz. Dolayısıyla bu zikzaklı dış politika adımlarınızı elbette bu millete izah etmek gibi bir mecburiyetiniz var.

Bu Millet Günü Geldiğinde Kendisini Yok Sayanları Yok Saymasını Bilmiştir

Ha siz eğer diyorsanız ki size gönül verenler gibi bu millet de nasıl olsa bir hafıza kaybı yaşıyor zannında bulunuyorsanız unutmayın ki bu millet günü geldiğinde kendisini yok sayanları yok saymasını bilmiştir. İnşallah 31 Mart'ta da hani diyordunuz ya Sisi mi diğerleri mi? Sisi'yle beraber olanlara 31 Mart'ta inşallah Saadet ve Gelecek Partileri olarak gerekli cevabı sandıklarda hep beraber vermiş olacağız. Dış politikada kararlı ve dirayetli olabilmenin bir yolunun da ülkemizin güçlü bir ekonomiye sahip olmaktan geçtiğini hepimiz biliyoruz.

Ekonomisi Güçlü Olmayan Ülkeler Dış Politikada Zikzak Çizmeye Mahkumdur

Ekonomisi güçlü olmayan ülkeler dış politikada zikzaklar çizmeye mahkumdur. Güçlü ve bağımsız bir ekonomimiz yoksa dün darbeci ilan ettiğinizi bugün sayın ilan ederek ziyaret etmek mecburiyetinde kalırsınız. Son yirmi yılda 563 milyar dolar faiz ödemesi yaparsanız ve bu faiz ödemelerinin çoğunluğu da son beş altı yılın faiz ödemesi ise ve topladığınız her yüz lira verginin yaklaşık yüzde yirmisini de faizcilere aktarırsanız elbette bugün İsrail'e ses çıkaramazsınız. Elbette bugün Sisi'ye Sayın Sisi demek mecburiyetinde kalıp o kirli elleri sıkmak mecburiyetinde kalırsınız. Dolayısıyla Saadet ve Gelecek Grubu olarak biz diyoruz ki dünya enflasyon liginde Arjantin, Venezuela ve Lübnan'la beraber üst sıralarda olan bir Türkiye'den G 20 ülkeler arasında Arjantin’den sonra ikinci sırada olan bir Türkiye. Gıda enflasyonunda Venezuela, Lübnan ve Arjantin'le beraber ilk dörtte olan bir Türkiye. Asgari ücret sıralamasında Avrupa'daki ülkeler arasında birinci sırada olan bir Türkiye. Elbette dış politikada bağımsız olamaz, milli olamaz, yerli olamaz, sadece ve sadece tribünlerde hamaset kasan bir ülke haline gelir.

İsraf, rüşvet ve yolsuzluk düzeninden vazgeçmezseniz artık her ihalede hangi siyasetçinin yüzde kaç komisyon aldığı şahiyalarından bu ülkeyi kurtaramazsanız, istihdam odaklı bir ekonomi anlayışını benimsemezseniz, şahsiyetli bir dış politikada takip etmeniz mümkün olmaz. Bu ülkenin insanlarını yoksulluktan kurtarmanız da mümkün olmaz. Kendi ülkenizde adaleti tesis etmez, yasama yürütme ve yargı erklerini birbiriyle çatıştırıp kuvvetler ayrılır ülkesini rafa kaldırırsanız her şeyi tek bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak karara bağlarsanız dünyaya söyleyecek sözünüz olmaz. Olsa da zaten dünya tarafından hiçbir kıymeti kalmaz.

Makroverilerde olduğu gibi mikroverilerde de durumumuzun hiç işte iç açıcı olmadığı maalesef ortadadır. Verilerin ötesinde insanımız çarşı pazarda, marketlerde ev kiralarını öderken doğal gaz elektrik faturalarını öderken bu acı gerçeklerle her fatura ödediğinde maalesef bir kez daha yüz yüze kalıyor. Vatandaşlarımızın alım gücü enflasyon karşısında her geçen gün eriyor. Şubat ayında ilk zamlı maaşın altında asgari ücretli çalışan kardeşlerimiz daha maaşları cebine girmeden 1068 TL bir kayba uğradı. Memurlarımızın ve diğer çalışanlarımızın kaybı ise daha şimdiden 2000 TL'yi aştı. Emeklilerimizin durumu ise maalesef işler acısı. Asgari ücretin bile 17 bin TL olduğu bir ülkede 10 bin TL emekli maaşına mahkum milyonlarca büyüğümüz var. Maalesef açlık sınırına yüzde elli altında bir ücrete mahkum edilen emeklilerin artık nefes alacak bir dakikası bile kalmadı. İğneden ipliğe her şey yüzde yüzün üzerinde zamlanırken vatandaşlarımızın ücretlerindeki enflasyon farkı artışları sözde yüzde beşlik jesteler ile adeta bir sadaka adeta bir lütuf olarak sunulmaktadır.

Bu Daha Başlangıç

Üzülerek ifade ediyoruz ki bu daha bir başlangıç. Bu filmin fragmanı bir Nisan'dan itibaren baskıladıkları ekonominin yüksek zamlarla vergi artışlarıyla yüz yüze kalacağımız bir süreci hep beraber yaşıyoruz. Daha bugünden Maliye Bakanlığı'nın birden fazla taşınmaz olan kişilere ek vergi getireceği konuşulmaya başlandı. Daha bugünden Maliye Bakanımız vergiyi tabana yayacağız gibi söylemlerde bulundu. Taban zaten asgari ücretle çalışan kişi olarak zaten sabit ücretle çalışan kişi olarak memur olarak vergisini son kuruşuna kadar alıyor, ödüyor. Siz vergiyi tabana yayacağınıza, tavandakilerine bakın, tavandakilerine. Türkiye'yi peşkeş çektiniz, o iş adamlarına bakın. Onların vergi borçlarını silmezseniz, onlardan vergiyi hakkıyla alırsanız, onlara ihalelerde yolsuzluk yapmalarına imkan sağlamazsanız, bu ülkenin kamu kaynaklarını israf yapmadan kullanırsanız zaten vergiyi siz adil bir şekilde herkese yaymış olursunuz.

Seçim Her Şey Demek Değildir

2019 iki bin on dokuz yerel seçimlerinde Malatya'nın Pötürge ilçesinde meydana gelen bir silahlı saldırı olayına tekrar atıfta bulunmak istiyorum. Saadet Partimizin sandık başmüşahitlerine Adalet ve Kalkınma Partisi'nin belediye başkan adayı Mikail Bey'in yakınları tarafından silahlı saldırı düzenlendi ve iki başmüşahidimiz maalesef hayatını kaybetti. Adli davalardaki müdahaleleri bir tarafa bırakıyorum. Yerelde yapılan görüşmelerde bu vahim olayın kapatılması ve bu acıların tekrarlanmaması için ilgili kişinin önümüzdeki seçimlerde yeniden aday yapılmayacağına dair Adalet ve Kalkınma Partisi'nin milletvekilleri ve yerel siyasetçileri tarafından aileye sözler verilmesine rağmen maalesef aynı şahsın sanki başka hiç kimse yokmuş gibi tekrar aday yapıldığını üzülerek gördük. Buradan Sayın Cumhurbaşkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisi'ne yeniden sesleniyorum. Seçim her şey demek değildir. Onur, izzet, kan davası, insanlarımızın kanının kıymeti her şeyden daha üstündür. Onun için buradan tekrar sesleniyorum. Bu adaylık tasarrufunuzu yeniden gözden geçirin. Pötürge halkının huzuru için bu konudaki kararınızı yeniden gözden geçirin diyorum."

Editör: Musa özyürek